Vodafone İstanbul Yarımaratonu 10K yarış raporu

Geçtiğimiz Kasım ayında Avrasya Maratonunda koşmaktan son dakika vazgeçince, gözümü Vodafone İstanbul Yarımaratonu’na çevirdim. Başta yarı maraton koşmayı düşünüyordum ama istediğim gibi antreman yapamayınca kaydımı 10K’ya yaptırdım. Geçen sene organizasyonun çok kötü olduğunu bir çok kişiden duymuştum ama söz konusu İstanbul sokaklarında koşmak olunca gitmeden yapamadım.

Yarış sabahı Metro-Marmaray yaparak çok rahat bir şekilde Yenikapı’ya vardık. Göğüs numaramızı gösterince hem gidişte hem de dönüşte metroda (Marmaray hariç) ücretsiz geçiş yapabildik. Marmaray’dan çıkınca büyük bir kalabalıkla beraber yürüyerek Yenikapı’daki etkinlik alanına geldik. Alana, güvenlik kontrolünden geçirerek alıyorlardı ki bu kontrol hoşuma gitti. Kontrolden geçtikten sonra çantalarımızı numaramıza göre çadıra bıraktık ve organizasyon alanında dolanmaya başladık. Çimlerde minderler, armut koltuklar güzel bir atmosfer vardı. Biz geldiğimizde yarı marathon koşucuları başlamak üzereydi. Biz de biraz vakit geçirdikten sonar Nike’in alanında antrenörler eşliğinde ısınma yaparak, 09:20 gibi Start çizgisine doğru kalabalıktaki yerimizi aldık.

DSC_1892

Daha fazla

TNF Kapadokya Ultra Trail 36 km yarış raporu

24/10/2015

Şimdi size fanstastik bir Indiana Jones masalı anlatacağım.. Sıkı durun, işte Kapadokya Ultra Trail 36 km maceramıza başlıyoruz 🙂

Geçen sene bu zamanlar Kapadokya’da gerçekleştirilen “TNF Kapadokya Ultra Trail” videosunu ilk izlediğim zaman, heyecandan nefesimi tutmuş olabilirim. Görüntüleri defalarca defalarca izledim ve o an içimden orda olmayı, orda koşmayı ne çok istediğimi düşündüm. Aradan gel zaman, git zaman, aklıma geldikçe, arada bir sürekli aynı videoyu izliyordum. Aylardan Haziran oldu, tamam dedim ben bu yola varım ve Kapadokya 30K parkuruna kayıt yaptırıyorum. Yapabilir miydim, tamamlayabilir miydim bilmiyordum ama içimde birşeyler o parkuru koşmayı çok ama çok istiyordu. Hemen, taze Kaçkar Ultra’yı koşmuş arkadaşım Sibel’i aradım, haydi dedi. Zaten sürekli bahsettiğim için ne kadar istediğimi bilen eşimden de yeşil ışık alınca, hemen uçak biletleri alındı, kayıt ücreti ödendi, antreman programları yapıldı. Gel gör ki, Temmuz ayında İstanbul’un sıcağı beni kötü etkiledi ve istediğim gibi antreman yapamadım, arzu ettiğim gibi hazırlanamadım. Biliyorum, bunlar bahane değil, insan istedikten sonra herşeyi yapabilir ama bir şekilde yeterince konsantre olamadım diyelim. Şimdiye kadar en fazla yarım maraton mesafesi koşmuştum ve o da aylar önceydi. Derken, organizasyon da geçen sene 33 km olan mesafeyi 36 km’ye çıkarmadı mı, Sibel’le beni derin düşünceler aldı 🙂

Ama tarih yaklaştıkça, tuhaf bir şekilde parkuru tamamlayacağıma yürekten inanıyordum. Eylül’de tatilde gittiğim heryerde koşmaya çalıştım. Ekim’de ise antremanlara asıldım ve son zamanlarda elimden gelen ne varsa yaptım. Fiziksel olarak hazır olmasam da, mental olarak hazırdım ve ordaki muhteşem parkuru belki 6 saatte olmasa bile mutlaka bitireceğimden emindim. Artık son haftaya girerken, son antremanlar yapıldı ve vücut dinlemeye bırakılırken, beni deli gibi bir heyecan sardı. Sibel’le sürekli telefonda konuşup, birbirimizin heyecanını katlıyorduk. Acayip bir ruh halindeydik, midemize kramplar giriyor, kalbimiz çarpıyor, içimde bastıramadığım çığlıklar yükseliyordu. Parkuru, Google Earth’den defalarca incelemiştim. Hangi kilometrelerde yürüyüp, hangi kilometrelerde koşacağımızı aşağıya yukarı kararlaştırmıştık. 36K parkuru, toplamda 935 mt irtifa kazanımlı 3 etaptan oluşmaktaydı. 10,5. km’deki İbrahimpaşa ve 22,7. km’deki Göreme istasyonları için cutoff zamanları 2şer saatti. İlk etapta, enerjimizi dengeli kullanabilmek için çok hızlı değil ama sürekli bir şekilde tempolu koşmayı planladık ve 10,5. km’deki 1. istasyona varış için zaman hedefimiz 1,5 saatti. İkinci etapta ise; parkurun en yüksek noktasına çıkacağımız ilk 4 km’lık tırmanışı tempolu şekilde yürümeye, ardından Zemi vadisiyle başlayan inişlerde hep koşmaya karar verdik ve 22,7. km’deki 2. istasyona varış hedefimiz 3 saatti. Ve yorulmaya başladığımız kısım olacak üçüncü etabın ise yükseklik eğrisinden öyle görünmese bile, bizi en zorlayacak kısım olacağını düşündük ve eğer planımız buraya kadar zamanında giderse, bu aşamadan sonra finish’e kadar olan son 13,3 km’yi bitirmek için 3 saatimiz olacaktı. Bu 3 saatte de yürü koş, yürü koş şeklinde yaparak finish’e cut off zamanı olan 6 saatten önce varabiliriz diye planladık.

36K parkuru

36K rotası

Derken günler geçti ve yarış haftası geldi. Her gün bir tane Supradyn aldım, bol bol su içtim ve protein/karbonhidrat ağırlıklı beslendim. Aksi gibi, yarışa son 3 gün kala hastalık emareleri göstermeye başladım ve ekstradan Nurofen ve Umka da menülerime eklendi. Gelgelelim yarış sırasında nasıl beslenecektik? Hiç bu kadar uzun bir mesafe koşmadığım için daha önce buna pek kafa yormamıştım ama 6 saatlik bir koşuda enerjisiz kalmamam için beslenme çok önemliydi. Suni enerji jellerini daha önce denememiştim ve midem biraz hassas olduğundan bu tarz şeyleri alıcak mı emin değildim ve ev yapımı enerji jeli olayına girdim. İnternetten okuduğum birkaç tarifi kendi ağız tadım ile kombinleyince hiç de fena olmayan bir tarif geliştirdim ve bir 10K koşu sırasında denediğimde de midemde bir sıkıntı yaratmayınca kalite onayını da vermiş oldum.

Cuma akşamı Sibel Nevşehir’e, ben de biraz rötarlı olarak Kayseri’ye uçtuk. Argeus’un kusursuz organizasyonu sayesinde havalimanına iner inmez servisle otellere bırakıldık. Biz, konaklama için Elvan Hotel’i tercih ettik. Hem yarış başlangıcına hem de şehir merkezine çok yakındı. Ben otele vardığımda Sibel çoktan yarış kitini almış, çantasını hazırlamış, yatağına yerleşmişti bile. Ben de gelir gelmez koşa koşa, yarış başlagıç noktasından 300 mt kadar ilerde olan kayıt merkezine ulaştım ki şehir içine yerleştirilen işaretler sayesinde oldukça kolay oldu. Kayıt formunu doldurup, zorunlu malzeme kontrolünü geçtikten sonra yarış kitimi ve göğüs numaramı alıyorum. Yarış kitimizden North Face yarış T-shirt’i, sponsor Fiat’dan bir bardak altlığı ve yarış kitapçığı çıkıyor.

DSC_0916

Deliksiz bir uyku ile sabah gayet dinlenmiş uyandık. Bir ara 60K ve 110K koşucularının başlama anonslarını duydum, içimden onlara başarılar dileyerek uykuma devam ettim. Gözlerimi açtığımda, dün gece bastırdığım tüm heyecanım geri gelmişti. Çanta çok mu ağır oldu, hava yağmurlu gösteriyor acaba yedek Tshirt alsam mı kararsızlıkları içinde hazırlanıyoruz. Çantamın arkasındaki camel bag’a su, öndeki mataraya Powerade dolduruyorum. Yanıma kendi hazırladığım 30 mL enerji jellerinden 3 adet, Tadımca enerji barı (ki yiyemedim), Koska tahin-pekmek karışımı, bir poşet kaju-kuru üzüm-hurma-ceviz karışımı alıyorum.

12107031_10153019312742084_1181842602749645905_n

Birazdan başlarına geleceklerden habersiz mutlu yüzler :))

Giyindik, hazırlandık, kahvaltımızı ettik, üzerinde duble Türk kahvelerimizi de içtik, ve işte hazırız ! Biz kahvaltı etmeye başladığımız sıralar başlayan yağmur, giderek şiddetlenerek yağmaya devam ediyordu ve anlaşılan yağmurdan kaçarımız yoktu. 9:45 gibi start noktasına vardık ve herkes gibi kendimizi çadırın içerisine attık.

11990590_10153020983847084_8608728520800519848_n

DSC_0837

12187921_10153020983827084_3353548247647411470_n

Derken saat 10 oldu ve 380 kişi ile birlikte biraz gerilerden yarışa başladık. Şimdiden sırılsıklam olmuştuk ama çok da önemsemedik. Yarış, Ürgüp’ün hafif eğimli kaldırım taşlı sokaklarında düşük tempolu koşarak, ardından su göletlerine girmemeye, çamura gömülmemeye çalışarak, bir yandan da insanların arasında kendi tempomuzu bulmaya çalışarak başladı. Ardından ağaçların arasından, yarışın diğer kısımlarına göre genişçe sayılabilecek patika bir yoldan, sürekli bir pozitif ama koşulabilir bir eğimde devam etti. Sağanak yağmur ve çamur bizi yavaşlatsa da yarışın ilk yarısında planladığımız gibi tempolu koşarak, önce 6. km’de Ortahisar’dan geçerek, tam 1,5 saatte 10,5. km’deki İbrahimpaşa istasyonuna vardık. Tam bu sırada yağmur kesildi ve yerini güneşe bıraktı. 1. istasyonda yağmurluklarımızı çantaya kaldırdık, mataraları doldurduk, bir tane hurma, bir tane enerji jeli attık ağzımıza derken 8 dakika oyalanmışız bile. Bundan sonra 4 km’lik sağlam bir tırmanış bizi bekliyordu. Sibel’le birlikte 10 pace şeklinde gayet tempolu bir şekilde yürüyerek tırmanmaya başladık.

12037976_10153020984437084_1379186610032220470_n

12189811_951005411612520_1206082890488523788_n

Fotoğraf : Brian Hodes

ve tırmanış bitip anayolu geçtikten sonra Kapadokya’nın kendine özgü Zemi Vadisi’ne girmemizle herşey bir Alice Harikalar Diyarı’nda masalına dönüşmeye başladı. Bana göre kesinlikle parkurun en güzel kısmıydı. Vadi dik bir eğimle alçalıyordu ve sadece tek kişinin geçebileceği bir patikadan, peri bacalarının arasından hoplaya zıplaya, karşımıza çıkan engelleri aşarak, mağaralardan neredeyse emekleyerek, mutluluktan uça uça koşuyorduk. Koşarken bir taraftan etraftaki güzelliklerin tadını çıkarmaya, bir taraftan yağmur ve çamur sebebiyle oldukça kayganlaşan parkurda bastığımız yere dikkat etmeye çalışıyorduk. Tam bir engeli aştık derken karşımıza başka bir engel çıkıyor, parkur süprizleriyle bizi şaşırtmaya devam ediyordu.

FB_IMG_1445865524519

Güzel bir tempo tutturmuş gidiyorken, 19. km civarında birden 20 kişinin bir yerde toplandığını ve aşağı baktığını gördük. Ahanda dedik, kesin biri aşağı düştü. Geldik baktık ki, uçurum gibi bir yerden bir halata tutunarak iniş yapmamız gerekiyordu ve hem parkurda 380 kişi olup hem de yağmurdan iyice kayganlaşan parkurda, insanlar da temkinli inmeye çalıştıklarından, ip başında uzun kuyruklar oluşmaya başlamıştı. Orada yaklaşık 15 dakika kaybettik. Tabi bu durum, 22,7. km’deki 2. checkpoint olan Göreme istasyonuna planladığımızdan daha geç, cut off süresine 15 dk kala, 15:45 gibi giriş yapmamıza neden oldu.

12046842_10208247858573694_5177311780979222950_n

İp inişini göstermek amaçlı Fotoğraf : Veysel Çetiner

FB_IMG_1445865516572

Yorgunluktan ölmüşüz ama gene de ağzımız kulaklarımızda 🙂

IMG-20151024-WA0003

Göreme istasyonuna yaklaşırken Gökçe’yi görünce ben 🙂

Eşim Gökçe de sabah 7 uçağıyla gelecekti. Sabah start’ımza yetişmemişti. Tam da Göreme istasyonuna yaklaşırken yolda onu görmek keyfimi yerine getirdi. Zira, şu ana kadar maksimum koştuğum mesafe olan 21 km’nin üzerinde ilerliyordum ama vücudum artık tükenmeye başlanmıştı. Göreme istasyonunda gönüllü görev yapan tanıdık bir yüz, Dilek Özgürel’i görmek de bana iyi geldi. Dilek’in de yardımıyla hem camel bag’ımı, hem de mataramı suyla doldurdum, bir mandalina götürdüm ve sponsor B-Active’in verdiği pembe renkli protein içeceğinden içtim. Bir de kendi enerji jelimden bir tane içtim hızlıca. Tshirt’ım sırılsıklamdı ama değiştirmekle vakit kaybetmek istemedim. Artık tükenmeye başlamıştım ve modum düşmeye başlamıştı. Neyseki herhangi bir ağrı, sızı, kramp vs yoktu ama bacaklarım yorgunluk emareleri göstermeye başlamıştı.

12063776_949316685114726_3780278891622256682_n

Fotoğraf : Brian Hodes

Ve parkurun 3. ve son bölümü. Finish’e kadar 13,3 km ve 2 saat 5 dk’mız var. Buraya kadar görece düz ve yokuş aşağı heryerde koşmuştuk, sadece rampalarda tempolu olarak yürümüştük ama artık bu noktadan sonra bazı bazı yürü, gücümüzü topladığımızda koş şeklinde devam edebildik. Parkurun bu son kısmı tahmin ettiğimizden de zorlu geçiyordu. Yer yer yokuşlar o kadar dikleşiyordu ki ve bitmek bilmiyordu ki, oralarda son kalan enerjimizi de bir bir tüketiyorduk. Daha zor karşımıza ne çıkabilir derken öyle bir yere geldik ki, yok artık dedim. Kılıçlar vadisinin içinde bir noktada inebilmek için 3 tahta merdiven koymuşlar ama çamurdan öyle kaygan hale gelmiş ki, birilerinin yardımı olmadan merdivenin başına geçmek oldukça zor. Herkes birbiri ile yardımlaşma halinde, imece usulü iniyoruz merdivenlerden. Sonuncu merdivende hatta ben biraz da tırsmış olabilirim zira merdivenin başladığı noktayla durduğumuz nokta arasında kocaman bir boşluk vardı ve ancak kayaların kenarlarına basarak tehlikeli bir biçimde merdivenin başına gelebiliyordunuz. Bir yandan acayip bir keyif alıyorum bir yandan da yorgunluk, dikkat azalması ile birlikte şimdi düştüm düşecem modunda iniyorum 🙂

11990588_10208247908294937_5992588189692576466_n

Merdiveni gösterme amaçlı Fotoğraf : Veysel Çetiner

30. km’lere kadar bir Sibel, bir ben önde yürüye koşa devam ettik. Ben 30’dan sonra konuşma ve düşünme güdülerimi artık kapattım ve sadece saatime ve işaretlere bakarak koşuyordum son kalan enerjimle. Sibel’in arada sorduğu sorulara “evet/hayır/yok” gibi ancak kısa kısa cevaplar verebildiğimi hatırlıyorum 🙂 Sürekli cut off zamanı olan 6 saate yetişip yetişemeyeceğimizi hesaplamaya çalışıyorduk. Sibel iki adım önümde, arada bir “Özgeee, sınırdayız, hadi devamm !!” diye bağırıyordu. O son 6 km bir türlü bitmek bilmiyordu. Artık 6 saate yetişmeyeceğimizi anlamıştık fakat sonuçta bu yarışı kendimiz için koşuyorduk, kendimizi geçmek için, kendi en iyi derecemizi yapmak için. Elimizden geleni yaptık demeden bırakmayacaktık. Son 3 km’de Sibel hızlanmıştı, onun hızlanması beni de motive etti, o önce ben arkada var gücümüzle koşmaya başladık. Nihayet Ürgüp sokaklarındaydık, az kalmıştı, dayan diyordum kendime, aylardır bugünün hayalini kurdun, şimdi tüm gücünle finish’e varma zamanı, durursan bitersin 🙂 ve finish takını görünce yüzümde beliren gülümsemeyle, organizasyonun ölçtüğü zamana göre Sibel 06:11, ben 06:13 dk’da finish takının altından geçtik ve ben kendimi Gökçe’nin kollarına attım, “bitirdim!” diye fısıldayarak 🙂 Organizasyonun ipte yaşanan bekleme yüzünden cut off süresini 15 dk uzatmasıyla da official finisher olduk !! 🙂 Bizden mutlusu yok artık !

IMG-20151024-WA0002

12042750_10153020984527084_6903375810549388170_n

Bitirdiğimde bir süre kendime gelemedim. Organizasyonun yemek alanında bir çorba içtim, iyi geldi. Çok yorulmuştum ama o an hissettiğim sadece ne kadar mutlu olduğumdu. Oldukça zor ama bir o kadar muhteşem ve keyifli bir parkurdu ve biz antreman eksiğimize rağmen bence gayet iyi bitirdik. Ben o gün kendimi kesfettim koşarken, kendimin bile bilmediği kendimden bir parça buldum o parkurda.. Sınırlarımı nereye kadar zorlayabileceğimi gördüm.. O parkurda koşarken ne kadar yorgun olursam olayım, ne kadar mutlu olduğumu ve yüzümde durduramadığım bir gülümse olduğunu farkettim.. Unutamayacağım anılar edindim.. İyiki gitmişiz be Sibel 😉

Öncelikle böyle güzel bir organizasyon için emeği geçen herkese kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Havalimanı transferinden, kayıt alanına herşey özenle düşünülmüş ve ayarlanmıştı. Ben 36K parkurunun güzelliği karşısında sürekli bir hayranlıkla ve mutlulukla koştum 🙂 ve 36K parkurunda işaretlemelerin de çok iyi olduğunu düşünüyorum, herkesin eline sağlık.

O gün, orada 36K, 62K ve 110K parkurlarında koşmaya cesaret eden herkesi kutluyorum ve bu macerada bana yoldaş olan Sibel’e ve beni desteklemek için Cumartesi sabahın köründe kalkıp gelen, Pazar akşamı maçı kaçıran sevgili eşim Gökçe’ye de sonsuz teşekkürler.. 🙂

Seneye tabiki gene orda olacağız 😉

IMG-20151024-WA0007-001

Strava kaydım

2015 Koşu Yarışları Takvimi

2015 yılında gerçekleşecek koşu yarışlarını aşağıdaki tabloda özetlemeye çalıştım, eksikler olabilir.. Koşu antremanları için motive olabilmenin başlıca yolu bir yarışa kayıt olmak, ben de Runatolia yarı maratona kayıt olarak 2015 için ilk hedefim için antremanlara başladım bile. Hadi bakalım 😉

koşu3

36. Vodafone İstanbul Maratonu & ilk 15K’m

16/11/2014

Aslında Avrasya maratonu şimdiye kadar sadece haberlerde izlediğim, pek de ilgimi çekmeyen bir olayken; koşmaya başladığımdan beri heyecanla, gelmesini iple çektiğim bir yarış haline dönüşmüştü. Aylar önce kendime koyduğum bir hedefti, Avrasya’da yeni adıyla İstanbul maratonunda 15K koşmak. Ve şimdi bu satırları yazarken, bunu başarmış olmamın mutluluğunu ve hazzını yaşıyorum keyifle 🙂

Temmuz’da kayıtlar açılır açılmaz yapmıştım kaydımı 15K için. O zamanlar henüz 15K koşamıyordum ama dedim ya Istanbul maratonu benim için bir duvardı, aşmam gereken.. Haftada 3 gün düzenli koşarak hazırlandım, mesafelerim artıyor, giderek hızlanıyordum. Ekim ayındaki Afrika seyahati sebebiyle verdiğim 3 haftalık ara canımı sıksa da, kısa zamanda toplarlanıp eski formuma kavuştum.

Yarış yaklaşırken benim de heyecanım tavan yapmaya başladı. Son 1 hafta beslenmeme, su içmeme, egzersizlerime, uykuma özellikle çok dikkat ettim. Gören de sanki maraton koşacağım sanır ama heyecan işte ne yaparsın 🙂

20141115_143152

Yarıştan bir gün önce Sinan Erdem Spor Salonu’na benim ve yarış için Mersin’den gelecek olan arkadaşım Cantekin’in yarış kitini almaya gittim. Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda aynı zamanda bir maraton fuarı vardı. Nike, Adidas, Puma gibi ünlü markaların standları, fitness gösterileri, bazı ulusal ve uluslararası maratonların kayıt & tanıtım standları, spora dair herşey burdaydı. Önce yarış kitlerini almak için davrandım. Dar bir alanda 42km & 15km için iki sıra, 10km için bir sıra açmışlardı ve her biri önünde insanların birbirine karıştığı uzun kuyruklar vardı. 20bin kişinin kayıt yaptırdığı ve çalışan herkesin alabileceği tek gün olan cumartesi günü tabiki çok kalabalıktı. Dikkatimi çeken etrafta çok fazla yabancı olmasıydı. Kıtalararası koşacak olmaktan mı etkilenmişler yoksa verilecek olan büyük para ödüllerinden mi orası bilinmez ama Atatürk havaalanından geldikleri gibi, ellerinde valizler soluğu Sinan Erdem’de almışlar. Ben de sıraya karışıp yaklaşık 20 dk bekledikten sonra içinde göğüs numaramın, çipimin ve 4 adet çengelli iğne bulunan kitimi aldım. Arkamda bekleyen onlarca insanı yararak aynı yerden çıkıp bir sonra challenge için bir yan odada bulunan çanta alma sırasına girdim. Neyseki burda sıra daha hızlı ilerledi. Burada da üzerindeki cebe göğüs numaranızın bir kopyasını yerleştirdikleri, içinde broşürler, Adidas’ın maraton için hazırladığı T-shirt ve sponsor Tupperware’den bir su şişesi bulunan çantamı aldım. Aynı çantayı, yarış günü, start alanındaki otobüslere verip finish’te alabiliyorsunuz. Yarış kitime kavuştuktan sonra biraz fuar alanını gezdim. Ansal’ın standına uğrayıp Adım Adım T-shirtümü aldım. Istanbul maratonunun benim için bir başka anlamı da sevgili Koruncuk vakfı için koşacak olmamdı 🙂

20141115_133151

Fuar alanında kurulan başka maratonların standlarına uğradım, kendime bir şort aldım ve biraz dolandıktan sonra gene metro-Marmaray-metro şeklinde eve döndüm. Akşam yemeğinde güzel bir makarna ile son karbonhidrat yüklemesini de yaptım. Gün boyu yaklaşık 3 lt su içerek kendimi hazırladım. Akşam yakın arkadaşlarımız Bahadır & Özlem desteğe geldi 🙂 Ertesi gün onlar da Gökçe ile birlikte halk yürüyüşüne katılacaklardı. Yatmadan, ertesi gün giyeceklerimi keyifle hazırladım. Ayakkabıma çipimi bağladım. Tshirtüme göğüs numaramı çengelledim. Hava tahminleri Pazar günü için neyseki kapalı ama yağmursuz ve 15C bir hava gösteriyordu. Altıma uzun bir tayt, üzerime Albatros’un speedarm’ını ve onun da üzerine Adım Adım Tshirtümü giymeye karar verdim.

Ayrıca içinde kuru giysilerin olduğu Gökçe’ye vereceğim bir çanta ve otobüse vereceğim bir başka çanta hazırladım. Bu çanta olayının çalışıp çalışmadığından pek emin değildim. Okuduklarıma göre, bir zaman çantası kaybolanlar olmuş ama her geçen sene sistem daha iyi işliyormuş. Biz de denemek için gitse de üzülmeyeceğim bir yağmurluğumu, 1 şişe su ve enerji barını, Cantekin de uzun bir pantalonunu otobüse vereceğimiz çantaya koyduk.

20141115_172619

Akşam, biraz muhabbetten biraz da heyecandan çok da erken uyuyamadım ama sabah 6’da dinç bir şekilde uyanmıştım. Kalkar kalkmaz kocaman bir bardak su içtim. Kahvaltıda da çavdar ekmeği üzerine fıstık ezmesi sürüp, üzerine de muz dilimleyerek yedim. Ev ahalisi de çoktan uyanmış ve cin gibilerdi. Normalde yataktan kazıyarak uyandırabildiğim arkadaşlarımı erkenden hazır görmek beni daha da heyecanlandırdı. Sanırım heyecanım onlara da geçmişti. 7 gibi evden çıktık. Avrupa yakasından gelecekler için Taksim ve Sultanahmet’den otobüs koyan Belediye, Anadolu yakasından gelenler için herhangi araç organize etmemişti. Maraton fuarındaki Belediye standında en optimum şekilde nasıl gelebilirim diye sorduğumda, metrobüsün çalışacağını ve bizi Altunizade’ye maraton başlangıcına en yakın şekilde getireceklerini söylediler. Biz de A planı olarak metro ile Ünalan’a gelip, metrobüse binmeye karar verdik. Fakat mail grubunda okuduklarıma göre geçen sene de aynı şey söylenmiş ve metrobüsler çalışmamış. Biz de B planı olarak metro ile Ayrılık Çeşmesi durağına gidip, ordan taksi ile Beylerbeyi köprüsünün altına köprünün üstüne yürüyebileceğimiz en yakın yere gitmeye karar verdik.

Metroda Ünalan durağına geldiğimizde metrobüslerin çalışmadığı anonsunu duyunca şaşırdık mı – hayır ! Hemen plan B’ye geçtik ve Ayrılık Çeşme durağı’na devam ettik. Ordan da kolayca bir taksi çevirip, Beylerbeyi köprüsü altında indik ve 8 gibi yarış alanına vardık. Yol boyunca her yerde üzerinde göğüs numaraları taşıyan koşucular vardı. Start alanı o kadar kalabalıktı ki, İstanbul’da bu kadar çok koşan adam var mı yahu diyorsun. Şu ana kadar farketmemiştim ama İstanbul maratonu İstanbul’lular için önemli bir gündü.

20141116_085433

Önce çantamızı otobüse teslim ettik. Her otobüsün üzerine numara aralıklarını yazmışlar, bu şekilde siz de numaranızın ait olduğu otobüsü bulup oraya çantanızı bir daha görebilmek umuduyla teslim ediyorsunuz 🙂 Daha sonra Cantekin’le ufak bir koşu ile ısınmaya başladık. Hava kapalıydı ama yağmur yoktu, serin ama soğuk değildi, yani koşu için mükemmel bir gündü. Hatta sadece Tshirt giysem bile olurmuş dedim. Bir enerji barı yedik ve yudum yudum her 10 dk’da bir su içmeye devam ettik. Heyecandan tuvaletim geldi  ama tuvalet kuyrukları hiç bitmeyecekmiş gibi sonsuza kadar uzanıyordu. İşin kötü tarafı, tuvalet sırasını bekleyemeyen bir takım insanlar da yolun kenarındaki çimenliklerde işlerini hallediyorlardı. Siz çimenliklerde ısınma hareketleri yaparken, yanınızda bir adamın arkasını dönüp tuvaletini yapması hoş bir görüntü değil. Uluslararası bir organizasyonda böyle rezilliklerin olmaması için Belediye’nin bu tuvalet olayına seneye mutlaka çözüm bulması, tuvalet sayılarını arttırması lazım. Nitekim, ben tuvalete gidemedim ve heyecandandır diyerek koşarken unutacağımı umdum, zira öyle de oldu.

IMG-20141116-WA0005

IMG-20141116-WA0002

IMG-20141116-WA0007

9’da 15K ve 42K koşanlar için start verildi. Start çizgisinden geçtikten sonra köprüde trafik baya sıkıştı. Koşmak yerine yürüyenler, aniden durup fotoğraf çekenler derken, insanların arasından zikzaklar çizerek köprü boyunca pek hızlanamadık ve kendi tempomuzdan yavaş koştuk. Ama muhteşemdi.. Boğaz ayaklarımın altında, yüzümde kocaman bir gülümseme ve ben kulaklarımda Sia’nın “Chandeliers” şarkısı eşliğinde resmen uçuyordum. Boğaz rüzgarı iliklerime kadar işliyordu. Köprü boyunca Cantekin’le birlikte koştuk, köprüden sonra kalabalık azalınca herkes kendi temposunu buldu. Köprüden sonraki rampada insanlar dökülmeye başladı. Ben biraz yavaşladım ama hiç durmadım. Kendime söz vermiştim. Ne olursa olsun bu yarışı hiç durmadan koşarak tamamlayacaktım. Daha önce 12/13 km koştuğum olmuştu ama 15K hiç koşmamıştım. Barbaros bulvarından aşağı saldığımızda ben de iyice hızlandım. Yol kenarında cesaret verici sözler yazan afişler tutanları görünce iyice gaza geldim, “Anne terliğinden kaçar gibi koş”, “Sevgili kucağına koşar gibi koş” 🙂 Sonra yanımdan köpekleriyle koşan bir adam geçti, köpeklerine de numara giydirmiş ve iplerini de beline bağlamış 🙂 Etrafa baka baka bir bakmışız Beşiktaş’a gelmişiz. 7 km nasıl geçti, hiç anlamadım. Levent ile Beşiktaş’da buluşacaktık, o da beni desteklemek için benimle birlikte koşacaktı 🙂 Alkım Kitapevi’nin önüne geldiğimde sağa yanaştım, Levent’i gördüm ve birlikte koşmaya başladık. Hedeflediğim tempodan daha hızlı, ortalama 6.10 pace ile koşuyordum ama kendimi çok iyi hissediyordum. Bu şekilde devam etmeye karar verdim. Levent finish’e kadar benimle birlikte koştu, suyumu taşıdı, ihtiyacım olduğunu hissetiği anlarda su verdi, yavaşladığım zaman “Hadi Özge, az kaldı, çok iyi gidiyorsun” diye gaza getirdi. O gün benim için co-pilotluk yaptı. Olmasaydı, o gün yarışı bu derece ile tamamlayamaz, kendi personal best’imi yapamazdım.

ist_-marathon-parkur_2014-webb-001

Boğaziçi köprüsü, Beşiktaş, Karaköy derken İstanbul’u koşarak geçiyordum ve inanılmaz bir keyif alıyordum. Karaköy’ü geçip, Galata köprüsüne geldiğimizde yorulmaya başlamıştım, tempom biraz yavaşlar gibi oldu. Eminönü 10K koşanlar için finish noktasıydı, bizimse bir 5 km’imiz daha vardı. Eminönü’ne gelince sağa doğru dönüp Unkapanı’na doğru koşmaya başladık. 2,5 km gidip 2,5 km geri dönecektik. Karşıdan gelenleri görüyorum, koşuyordum, koşuyordum ama dönüşü bir türlü göremiyordum. Tekerlekli sandalyeleri koşarak iten insanları gördüm, yürekten alkışladım onları, o kadar değerli ki yaptıkları.. 12. km’den sonrası ise benim için oldukça zorlu oldu. Metreleri sayıyordum resmen. Sonra nihayet dönüşü geçtik, artık finish’e son 2,5 km. Levent, artık son gazı verdi ve son 2 km’yi elimden geldiğince hızlı koştum, son metrelerde ise resmen depar attım ve finish çizgisini Garmin saatime göre 1 saat 37 dk’da geçtim. Finish’i geçer geçmez elimize tutuşturdukları poşetteki meyve suyuna sarıldım hemen, ardından su. Poşete Tshirt, çikolata ve anı madalyası koymuşlar. Ardından hep beraber streching hareketleri yaptık.  İlk 15K’ımı da İstanbul Maratonunda tamamlamış oldum. İlk 15K’ım için performansımdan memnumum. Genel bayanlarda 1663 kişide 760., Türk bayanlarda ise 903 kişide 335. oldum. Seneye daha iyi olacağım, biliyorum 🙂

Ekran Alıntısı

splits

Cantekin de 1 saat 18 dk’da tamamlamış, ilk iş gidip çantamızı almış otobüsten, yani sistem işliyor. Hemen yağmurluğumu üzerime geçirdim. Gökçe, Bahadır ve Özlem de halk yürüşüyünü tamamlayarak soluğu Beşiktaş’da almışlar. Biz, 15K koşu üzerine bir de Eminönü’den Beşiktaş’a yürüdük ve Gökçe’lerle buluştuk. Sıra güzel bir kahvaltıya geldi, ne de olsa haketmiştik 😉

finish foto 2

sonuç