11/10/2014
Bir haftadır 5’de, 6’da kalktığımız günlerden sonra, bugün 8’de uyanmak ilaç gibi geldi desem yeridir, resmen refresh olduk. Ekiple son kahvaltımızı edip, hepsiyle vedalaştık, bir gün biryerlerde görüşmek dilekleriyle.. Kaldığımız yerin 10:00’daki free shuttle’ını kullanarak Livingstone Post Office’in oraya gittik. Önce otogarı bulup, “Mazhandu Family Bus” firmasından ertesi sabah için Lusaka’ya bilet aldık. Livingstone-Lusaka arası bilet adam başı 110 Kwacha. Bu arada Zambia’da para birimi “kwacha” ve biz seyahat ederken 100 kwacha 30 TL kadardı.

Sonra, 15 dk kadar merkeze yürüdük ve gece kalacağımız hostele (Fawlty Towers)’a yerleştik. Kendimize güzel bir market alışverişi yaptık, şelalere baka baka piknik yaparız diye planlayarak ama plan suya düştü, neden mi, az sonra.. Victoria Falls, Livingstone merkezden 11 km uzaklıkta. 40 kwacha’ya taksiyle gittik çünkü minibüs var mı bilen yok. Genelde tüm hostellerin günde bir kere shuttle’ı var ama biz shuttle saatini kaçırmışız.
Neyse bir şekilde vardık Victoria Falls’a yeniden. Ama ben taksiden indiğim gibi, bir babunun bana doğru dört nala gelmesi bir oldu. Ne olduğunu anlayamadan hayvan üzerime atladı elimdeki poşeti kapmak için. Ben gayri ihtiyari poşeti kaçırmaya çalıştıysam da affetmedi. Sonra da karşımıza geçip, sandviçlerimizi bir güzel aralarında elden ele vererek paylaştılar, ve bize baka baka yediler!? Bu ne terbiyesizliktir yahu ! Ben olayın şokunu atlattıktan sonra Gökçe bende bir çizik ya da tırmalama olup olmadığını sordu, doğru ya, poşetimi korumaya çalışırken bu detayı hiç düşünmemiştim. Valla sonum Afrika hastanelerinde kuduz aşısı olmakla da bitebilirdi. Herhalde hastaneye son gitmek isteyeceğiniz ülke olabilir Zambia. Babun saldırısından tek kurtarabildiğimiz sanırım bir paket bisküvi oldu 🙂 Yani heryerde “Babunlar tehlikeli hayvanlardır, yemek vermeyiniz” diye tabelalar var evet ama boş bulunduk işe, nerden bileyim hayvanın yemeğin kokusunu 10 mt öteden alacağını. Yani, siz siz olun, Victoria Falls’a yolunuz düşerse, babunlara çok dikkat edin 🙂
Neyse dedik piknik yalan oldu, bari yola devam.. Gişedeki kadına, dün gördüğümüz yerel rehberi sorduk yani ne bileyim parkın rehberleri mi yoksa sarı çizmeli Mehmet Ağa mı diye. Kadın, bir arkadaşım da rehber diyerek, birine telefon açtı, ahanda dünkü adam. Tamam dedik adama, biz varız. Şimdi iki opsiyonunuz var.
1) “Angel’s Pool”, şelalenin ucuna yakın bir yerde kayaların içinde doğal bir havuz, havuz Devil’s Pool gibi şelalenin tam ucunda değil ama. Ayrıca şelalenin ucuna kadar da yürüyerek gidip bir bakabiliyorsunuz. Gidiş, dönüş 1 saatlik bir aktivite, adam başı 100 kwacha.
2) Diğeri de asıl benim daha gelmeden gözüme kestirdiğim “Devil’s Pool”, böyle şelalenin tam ucunda doğal olarak oluşmuş ufak bir havuzda, çoğunlukla!? şelaleden düşmeden, şelaleden aşağıya sarkabiliyorsunuz. Devil’s Pool, Livingstone Island’da bulunmakta ve normalde bot ile gidiliyor ve bir rehber sürekli size eşlik ediyor şelaleden aşağıya yanlışlıkla uçmayasınız diye 🙂 Kaldığımız yerdeki Adventure Center’da Devil’s Pool aktivitesi 90 dolardı ve bizim aktiviteler için ayırdığımız bütçenin biraz üzerindeydi. Bizim tanıştığımız bu rehber de 50 dolara Devil’s Pool’a götürürüm dedi ama sadece yürüyerek gitmek 1 saat sürermiş ve gidip, takılıp, dönmesi en az 3 saatlik bir aktivite.


Düşüdük, taşındık ve “Angel’s Pool” a gitmeye karar verdik, bizi bu seyahatte daha birçok aktivite beklediği için. Öte yandan, içimizden bir ses yolumuzun bir gün yeniden Victoria Falls’dan geçeceğini söylüyor, “Devil’s Pool”u da o zamana bırakıyoruz ve iki tane elin Afrikalısının elinden tuta tuta yer yer şelalenin sularının içerisinden geçe gide, çok keyifli bir yürüyüş yapıyoruz. Şelalenin sularına kapılıp gideceğimi hissettiğim ya da ayağım kayıp da kafayı gözü yaracağımı düşündüğüm yerlerde hemen rehber yardım elini uzatıyordu sağolsun 🙂 ve yaklaşık 20 dk yürüyerek “Angel’s Pool” a geldiğimizde büyüleniyoruz. Yürüyüşe çıkarken, Victoria Falls’u keşfeden David Livingstone amca gibi hissediyorum kendimi. Sevinç çığlıklarıyla hemen kendimizi havuza atarak, şelalenin sularında yıkanıyoruz.. 🙂 O an için Angel’s Pool sadece bize ait, tadını çıkarıyoruz..

Angel’s Pool’a atlarken..

Angel’s Pool’un tadını çıkarırken..

rehberimiz de bize katıldı.. 🙂
Angel’s Pool’da eğlendikten sonra, biraz ileride şelanin ucuna kadar yürüyoruz, gerçekten de tam olarak şelalenin ucuna, bir adım sonrası uçurum yani! Ama süperdi! Heryer ıslak, kaygan, adamlar yanımızda değil, bir an için son fotoğraflarımız mı hissine kapılıyoruz ama çabuk geçiyor 🙂 Bu sefer de biz karşıdaki insanlara el sallıyoruz.. Bu şekilde, dünyanın 7 harikasından biri olan şelalerin ucunda düşmek üzere oturmanız, herhalde bir Afrika’da mümkün 🙂

işte şelalenin kenarındayız!

şelalenin ucunda otururken..
Havuzda son kez çocuklar gibi şen eğlendikten sonra, “Angel’s Pool”a veda edip dönüş yoluna geçiyoruz. Aşağı yukarı toplamda 1/1.5 saat süren bu şelale yürüyüşünün ardından başladığımız noktaya dönüyoruz ve rehberlerimizle bir anı fotoğrafı çektirip, onlardan ayrılıyoruz. Eğer ıslak sezonda gelmiş olsaydık, belki şelaleyi daha güzel bir manzarada bulabilirdik ama su seviyesi çok olacağı için bu yürüyüşü de yapamayacaktık, Victoria Falls’un sularında yıkanamayacaktık. Çok keyifli bir aktiviteydi, her anına değdi valla 😉

Angel’s Pool, daha önce hiçbir blogda ya da Lonely Planet’de okumamıştım. Böyle bir yeri keşfettiğimiz için çok keyiflendik.

Rehberlerin yanından ayrıldıktan sonra biraz daha şelaleyi izliyoruz doya doya. Derken aniden yağmur başlıyor. Yaklaşık yarım saat parkın girişinde bir saçağın altında yağmurun geçmesini bekliyoruz. İyiki şelale yürüyüşünü aradan çıkarmışız diyoruz. Yağmur hafifleyecek gibi olduğunda “Boiling Pot” parkurunu yürümeye karar veriyoruz. Bizim rehber bana, giydiğim zaman koca bir limona benzediğim kocaman sarı bir yağmurluk veriyor. Girişin ordan tabelaları takip ederek, şelalenin sularının karıştığı “Boiling Pot” dedikleri noktaya iniyoruz. İndiğimiz yerden Victoria Falls köprüsü de görünüyor. Sadece şelalenin ve doğanın sesi.. Çok huzurluyuz..



Artık yağmur durdu ve hava kararmak üzere.. Victoria Falls köprüsüne gidip, hadi bir de ordan bakalım diyoruz. Oraya gitmek için Victoria Falls parkından çıkıp biraz yürümek gerekiyor. Biz de bir taksiyle anlaşıyoruz, ordan da bize hostele bırakacak. Victoria Falls köprüsü, Zambia ve Zimbabwe arasındaki sınırı oluşturuyor bu sebeple aslında sınırı geçmemiz gerekiyor. Yanımızda pasaportumuz yok ama bir şansımızı deneyelim dedik. Gökçe, ben ve taksi şoförü, Zambia tarafındaki sınıra gidip, sadece köprüye gidip fotoğraf çekmek istediğimizi ama yanımızda da pasaport olmadığını söylüyoruz. Kadın görevli, bir kağıda “3” yazarak veriyor. Biz, o kağıtla Zimbabwe’ye geçiyoruz!? Köprü’de fotoğraf çekerken, bir kız gelip birlikte fotoğraf çektirebilir miyiz diyor, tabiki diyorum, derken o kız, arkadaşları, onların arkadaşları derken, köprüdeki tüm insanlar birlikte fotoğraf çektirirken buluyoruz kendimizi 🙂 Haha ha ! Mükemmel bir fotoğraf oluyor 🙂 Geri dönerken de Zimbabwe sınırında ateşimizi ölçüyorlar. Böylelikle elimizi kolumuzu sallaya sallaya Zimbabwe’ye de ayak basmış oluyoruz 🙂 This is Africa dostum 🙂

Yanımdaki kızın kafası da omzumda, ha ha 🙂
Kaldığımız hostel “Fawlty Towers” çok tatlı ve güvenli bir yer. Biz, bir gece sadece uyumak için kullanacağımızdan ekonomik olsun dedik ve dorm’da kaldık (6 kişilik odada adam başı 8 dolara). Biz odaya sabah yerleştiğimizde odada bizden başka kimse yok. Her yatakta cibinlik var, on puan ! Bu sıtma derdi yüzünden bazen psikopata bağlayabiliyorsunuz çünkü. Hostelde başucumuza koydukları bir defterde yazan uyarı dikkat çekici ve düşündürücü.. Maalesef HIV, Afrika’nın acı gerçeklerinden biri. Zambia, dünya genelinde en çok HIV görülen ülkelerin başında gelmekte ve ülke genelinde insan ömrü maalesef 39 yıl 😦 Gerçekten de Zambia’da olduğumuz süre boyunca bir tane bile yaşlı insan görememek çok üzücü ve sarsıcı. Sonuçta, tüm bunları, bunlardan çok uzak ülkemizde yaşarken de biliyoruz ama burda gözlerimizle görmek, tokat gibi çarpıyor insana. Daha hiçbir şey de görmedik aslında..


Akşam hostele döndüğümüzde, odamıza bir de Japon çift yerleşmişti. Tam 14 aydır dünyayı geziyorlarmış, yolları Türkiye’den de geçmiş. Dorm’da kalmanın, ekonomik olmasının yanısıra bir güzel yanı da farklı ülkelerden farklı insanlarla tanışmak ve onların hikayelerini dinlemek. Kimi zaman anlattıkları bir hikayeden yola çıkarak kendi seyahatine yön vermek, kimi zaman onların seyahatine yön verebilmek ve belki de hikayelerinde küçük bir ayrıntı olabilmek.. Nasıl Nepal’de Bhaktapur’a giden minibüste tanıştığımız Ürün ve Zeynep’in çok sonra tesadüfen bloglarına rastgelip, bizden bahsettiklerini okuduğumuz gibi.. Ya da Hindistan’da Varanasi’den Delhi’ye giden trende tanıştığımız İsrailli kızın, bize Botswana’yı bu kadar coşkuyla anlattığı için bu sene kendimizi burda bulmamız gibi.. Hayat küçük sürprizlerle dolu 😉
Neyse, hikayemize dönelim.. Hostelimizde sıcacık bir duş aldık, kendimize geldik ve akşam yemeği için kendimizi tabiki gene Cafe Zambezi’ye attık. Cafe Zambezi, hostelden iki bina ötede olduğu için geç saatlere kadar oturup, rahatça da dönebildik. Cafe Zambezi’de bu sefer “Zambezi Burger” söyledik. Hamburgerimizden bir ısırık aldığımızda Gökçe’ye gözgöze geliyoruz. İkimiz de biliyoruz! İste budur !!! Yıllardır Gökçe’yle ideal hamburger arayışımız işte burda Zambia’da sonlanıyor, ideal hamburgeri yerde gökte ararken Zambia’da buluyoruz! Cafe Zambezi’nin hamburgeri kesinlikle olağandışı ve o kadar leziz ki, bu hamburger karşısında kelimeler kifayetsiz kalıyor, sadece saygıyla eğiliyoruz 🙂 Gerçekten de öyle.. Şimdi Zambia’ya bir daha gitmek için bir nedenimiz daha var.
Mosilerimizi de yudumlayıp Zambia’da güzel bir son gece geçirdikten sonra, hostele dönüyoruz. Otobüsümüz çok erken, saat 6’da. Bu da bizim en geç 5bck gibi hostelden ayrılmamız gerektiği anlamına geliyor. Bugün bindiğimiz taksiciyle sabah bizi gelip almasını konusunda anlaşıyoruz. Zambia’da tropikal iklim olduğundan, inanılmaz sıcak, Johannesburg’da 10 derecelerde başlayan yolculuğumuz, burda 30 dereceyi gördü. Uyumakta oldukça güçlük çekiyoruz, sabahı zor ediyoruz.

hostelimiz
-17.924444
25.856667