10/10/2014
Güne 04:45’de uyanarak başladık 😦 Evet, sabah karga botunu giymeden uyanıp, çadırı çantanı toplayıp, gözlerin yarı kapalı birşey yemeye çalışmak oldukça zor ama eğer safariye gideceksen dostum, yola erken çıkacaksın bu kesin.. Çünkü seyahatin başından beri görmeyi iple çektiğimiz hayvanları, ancak günün erken ve serin saatlerinde görme ihtimalimiz var, zira Afrika sıcağında salına salına ortalıkta gezmek yerine kuytularda uyuklamaktalar.
Bu seyahattaki hayran olduğum noktalardan biri de ekibin çok hızlı hazırlanmasıydı. Yani hep birinin tuvaleti, diğerinin uyuşukluğu derken hani kalabalık gruplarda hep birilerini beklersiniz ya.. Bizim ekip bu açıdan süperdi. 17 adam, sabahın 04:45’inde uyanmış, çadırını toplamış, çantasını Denver’e yüklenmiş, üstüne kahvaltı bilem etmiş, 05:45’de hazırdı valla. Sanırım bunda aslan görme ihtimalinin motivasyonu da büyük 😉
Hepimiz 4×4 araçlara dağıldık ve 06:00 gibi Chobe National Park (http://chobenationalpark.co.za) ‘ın içine girdik. Şimdi, 21,000 km2’lik kocamaaan bir alan düşünün. Aslında, hayvanların kendi hallerinde mutlu mesut yaşadıkları alanın etrafını, vahşi hayatı korumak ve turizmi arttırmak için görünmez çitlerle çevirmişler. Chobe National Park, Afrika’nın en büyük 3 doğal parkından biri ve muazzam fil popülasyonu ile ünlü. Hindistan’da maymun neyse, burda fil o , o derece yani.. Afrika’da işte burda file doydum diyebilirsiniz 🙂
Parka, saat 06:00 gibi girdiğimizde, hava hafif ısıran cinsinden soğuk, güneş ufukta yeni yeni belirmekteydi. İçimden “Hadi, bir aslan görelim” diye geçiriyordum sürekli. Muhteşem Afrika gün doğumu manzarası bizi bizden alırken, birden önümüze çıkan iki sırtlanla afalladık. Birinin ağzında kocaman bir et parçası sallanıyordu. Artık kimi, ya da neyi kaptıysa..
Aniden durduk, kanım dondu birden. Önümüzden geçip nehrin kenarına gittiler, eti mideye indirmek için. Ziyafeti gören başka sırtlanlar da sinsi sinsi yanlarına yanaşmaya başladılar. Her an aralarında bir kavga başlayabilirdi. Rehber bile heyecanlandı, kamerasını çıkardı, bekledik ama olay çıkmadı.
Benim için Afrika’nın filden sonra bir başka simgelerinden biri olan Afrika kartalını gördük. Kendisinin kuş olduğuna bakmayın, ben kadar var. Tavuğu kaptığı gibi önümüzden uçarak – ve sanırım bize gösteriş yaparak – geçti ve pençeleri tavuğa geçirmiş şekilde yere kondu. Dönüşte gene kendisini gördük, bu sefer yemek faslına geçmişti.
Hoplaya zıplaya gezen sevimli impala’ların arasından devam ettik. Kudu, buffalo, rhino, hippo ve tabiki filleri doğal hayatında izleyerek ilerlemeye devam ettik. Derken işte o an.. O an, “o”nu gördük.. Bir ağacın gölgesinde uyuyan ormanın kralı “aslan” 🙂 Hayatımda bu kadar heyecanlandığım anlar nadirdir.. Aramızda 10 metre var yok, aracın etrafında bir koruma yok, istese yer yani hepimizi, hepimizi yiyemese de birimizi kesin götürür 🙂 ve tüm bu koşullar altında, tüm ihtişamıyla uyuyan bir güzellik.. Hepimizde pür sessizlik, sadece fotoğraf makinalarının sesi duyuluyor.. Aslan, gerine gerine döndü, uyandı, tüm ihtişamıyla ve gururla her açıdan bize poz verdi, gerine gerine dolandı ve dişi aslanın yanına giderek gözden kayboldu. Tek kelimeyle muhteşem ve unutulmaz anlardı.. Benim için bu sehayatin, mokoro gezisinden sonra en unutulmaz anı kesinlikle aslanla tanıştığım bu andı..
Geçen hafta, aslanlar bir bebek fili öldürmüşler diye anlatmıştı rehber. Akbabaların üstünde uçuştuğu bebek filin ölüsünü bulduk ardından. Sırtlanları, o bebek filin kemiklerini eşelerken izledik. Akbabalar da sırtlanların etrafında halka oluşturmuş, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı saygıyla.. Vahşi doğa ve al işte sana canlı canlı besin zinciri..
Yaklaşık 3,5 saat süren safarimiz, heyecan iliklerimize kadar işlemiş, vahşi doğaya tanık olduğumuz için şaşkın ve sonunda bir aslan gördüğümüz için çok mutlu bir şekilde sonlandı.
Leopar, gece avlandığı için kendisini göremedik, zaten şansımız çok düşüktü ama “Big 5″da 4’lemiş olduk 😉