Nepal’den Hindistan’a Bir Sınır Geçiş Macerası

16/10/2013

Nepal’den Hindistan’a geçerken yaptığımız yolculuğu nasıl anlatsam bilemiyorum. Hayatımın en kötü yolculukları listesinde açık ara birinciliğe oynar. Eğer bu yolculuğumuz bir dizi olsaydı, Nepal Hindistan arası sınır geçişimiz sezon finali olurdu. Pokhara’dan 06:30’da başlayan yolculuğumuz, sınıra varış, sınırı geçiş, Gorakpur aktarma derken Varanasi’ye sabahın 3 bucuğunda vardık. Toplamda 22 saat süren yolculuğumuz, neredeyse hiç uyumadan, sadece birkaç muz yiyerek geçti. Detaylar mı.. işte başlıyoruz.

Sabah 05:10’de kalkıp, eşyalarımızı toplayıp, sonradan taşındığımız Hotel Trekkers Inn’den ayrılıp, gelirken 500 paraya zor geldiğimiz yolu, 200 para vererek !? Tourist Bus Park’a geldik. Birşeyin ederi nedir, asla bilemiyorsunuz 🙂 Şimdi rotamız, Nepal ve Hindistan arasındaki sınır olan Sunuali kasabası. Dün Pokhara’da otobüs bileti almak için dolaştığımız tüm ofisler, otobüsü farklı farklı anlattı. Biri dedi Sunuali’ye gider, diğeri dedi sadece Bhaiwara’ya otobüs var, ordan Sunuali’ye gitmek için başka bir otobüse daha binmeniz lazım. Biri dedi otobüsler çok rahat, diğeri dedi 5 saatte gider. En son herhangi birinden 650 paraya Sunuali’ye bilet aldık. Sabah otogara vardığımızda ise gördük ki, 6cbk’ta kalkan sadece bir otobüs var, o da akılla zarar. Biz de dahil otobüsü gören her turistin yüz ifadesi görülmeye değerdi 🙂

Şimdi, bizim anladığımıza göre, Pokhara’ya Tourist Bus Park’tan Sunuali’ye günde 2 tane otobüs var: 06:30 ve 07:15 ‘de. 06:30’da kalkan otobüs Siddhartha Hwy yolundan giderek 7 saatte varırken, diğer otobüs Narayangarh üzerinden gittiği için yolu uzatıyor ve 9 saatte gidiyor, önemli bir bilgi.. 08:30’da kalkan otobüs ise Bhaiwara’ya gidiyor, Bhaiwara’dan Sunuali’ye geçmek için 20 dk süren başka bir otobüse binmek gerekiyor. Ayrıca Pokhara’daki diğer otogar olan “Main Pokhara Bus Park” tan da Bhaiwara’ya otobüsler mevcut ama lokal otobüsler olduğu için balık istifi gibi gitme durumu söz konusu, fakat oldukça ucuz.

SAMSUNG CAMERA PICTURESen sağdaki 7 saat yolculuk yapacağımız otobüs 🙂

Otobüsümüzü beklerken, kendimize birer sade kahve söyleyip, dün akşam marketten aldığımız ekmeklere taa İstanbul’dan yanımda taşıdığım ve tüm seyahat boyunca hayat kurtaran Nutellamızı sürüp, bir güzel kahvaltımızı ettik, iyi ki de etmişiz, sonraki 22 saat bir daha muz dışında birşey yiyemedik.

Video : Pokhara-Sunuali otobüsünü beklerken..

Otobüsümüz, Tata marka nuh nebiden kalma bir külüstür. Koltukları çok rahatsız fakat yol boyunca yanımızdan geçen balık istifi gibi insanların dışarıya sarktıkları otobüsleri görünce şimdi neden çocuğun neden “more comfortable” dediğini anladım 🙂 Kendimizin nerde gideceğini geçtim, çantalarımızın nerde gideceğini merak ederken, çantaları otobüsün üzerine koydular, yağmur yağmadığı için şanslıydık 🙂 Otobüste oturan herkes bizim gibi turisti, sonradan yoldan ayakta da baya yolcu aldılar.

SAMSUNG CAMERA PICTURESyolculuk boyunca manzaramız..

Otobüsümüz, tıngır mıngır, bir oraya bir bu yana savrula savrula dere tepe düz gitti. Manzaramızın güzelliği yolculuğun katlanabilirliğini arttırdı ve açıkçası yol nasıl geçti anlamadım. Tam zamanında varıyoruz derken, Lumbini’i geçtikten sonra tekerimiz patladı ve Nepal oto sanayinde bir miktar vakit geçirmek durumunda kaldık. Neyse ki, çok da gecikmeden 13:30 gibi Sunuali’ye vardık. Öncelikle, sınırın diğer tarafında exchange ofis bulunmadığı için kalan paramızı Hint rupisine çevirdik. Sonra da yürüyerek sınıra geldik. Sınırı geçmeden Nepal tarafında pasaportunuza çıkış damgası bastırdıktan sonra gene yürüyerek sınırı geçtik, burda da Hintlilerin göçmen bürosunda önce bir form doldurarak giriş damgamızı aldık.

SAMSUNG CAMERA PICTURES“Welcome to India” 🙂

Sınırın iki tarafı birbirinden bu kadar mı farklı olur.. Nepal’den Hindistan’a geçmek, attan inip eşeğe binmek gibi birşey 🙂 Hindistan’a adimimizi attigimiz anda, bir yandan riksa tarafindan ezilmeden, camur deryasina gömülmeden, elimize kolumuza yapisan “Rikşa lazım mı, exchange lazım mı” cılara laf anlatmaya calisip, bir yandan da yolumuzu b.ka basmadan bulmaya calisarak tam bir kesmekesin icinde bulduk kendimizi.. Ne diyebilirm ki, gerçekten de “Welcome to India” ! …

SAMSUNG CAMERA PICTURESülkeye giriş damgasını almış fakat birazdan başına geleceklerden habersiz mutlu genç 🙂

Otobüslerin durduğu yeri güç bela bulduk, ama Varanasi otobüsü 16:00’da yani 1 bck saat sonra kalkıyormuş. Bu sınır kasabasından bir an önce kurtulmak istediğimizden, 5 dk içinde kalkan Gorakhpur otobüsüne attık kendimizi, kutsal kitap Lonely Planet’de Gorakhpur Varanasi arası tren olduğunu okumuştum çünkü. (Sunuali-Gorakphur otobüs bileti : 100 para) Bildiğin belediye otobüsüyle 30’la giderek 3 saatte vardık Gorakhpur’a ama varmaz olaydık. Sunuali’den de beter bir kasaba karşıladı bizi, artık hava da kararmıştı. Bir şekilde tren istasyonunu bulduk ama manzara akıllara zarar; yanımda işeyen insanlar (Tren istasyonunun bahçesinde açık pisuarlar var! hoş, onları kullanmayıp hop yanınızda indirip işeyenler de çok) , yerlerde yatan yüzlerce insan, inekler, sürekli yakanıza yapışıp “rikşa lazım mı”cılar.. Sırtımızda çantalar, tren istasyonunda bir o yana, bir bu yana koşturduk ama tourist bilet bürosunun bulamadık, kitapta da istasyonun 500 m dışında diye yazıyor (nedense !?) . Pes ettik ve otogara geri döndük. Bu sefer başka bir eğlence başladı. Nedense kimse İngilizce bilmiyor, bunlar yıllarca İngiliz sömürgesi değil miydi yahu diyorsun. Önce “Varanasi’ye otobüs yok” dediler, sonra “Var ama 9da gelecek dediler”, tam yayıldık beklemeye başlamıştık, “Ahanda bu otobüs Varanasi’ye gidiyor”dediler, koştura koştura gene yüzyıl öncesinden kalma, döküntü bir otobüse attık kendimizi, artık Varanasi’ye gittiğini umarak.. vee 7 saatlik çok ama çok zor bir yolculuk başlamış oldu. (Gorakhpur-Varanasi otobüs bileti : 193 para). Yollar inanılmaz kötü, saatte 30’la falan ancak gidebiliyor olmalıyız zira 270 km’lik Varanasi yolunu 7 saatte ancak alabildik. Otobüs her an parçalarına ayrılacak gibi gidiyor ve biz otobüsün içinde bir o yana bir bu yana resmen uçuyoruz. Otobüsteki tek turist biziz ve sürekli dönüp dönüp bize bakıyorlar. Çantalarımızı aramıza aldık, artık yorgunluktan ve açlıktan ölmüş bir şekilde uyanık kalmaya çalışıyoruz. Yolda yemek molası veriyor ama yemeklerle hayvanlar o kadar içiçe ki, bizde iştah falan kalmıyor. 22 saat süren yolculuğumuzda ben sadece bir tane muz yiyebildim, hoş Gökçe de dört tane muz yedi, aramızda pek bir fark yok 🙂 Öte yandan, otobüs pislik içinde, bir yere değmemek mümkün değil, bir varalım kıyafetlerimi yakacağım diye geçiriyorum içimden.. Ara ara otobüs duruyor, insanlar diğer bir otobüstekilerle kavga etmeye başlıyor, tamam diyorsun şimdi olay çıkacak, biz de karambole gidicez, derken yine yola devam ediyoruz. Allahım bu yol biter mi diyorum sürekli, saatler geçmek bilmiyor. Öyle ıssız yerlerden geçiyoruz ki, vardığımızda rikşa bulur muyuz diye endişelenmeye başladım bu sefer. Gece 1 gibi nöbeti Gökçe’ye devrederek, o çalkantıya rağmen çantama sarılarak uyumayı başardım. Artık tek isteğim, Varanasi’de kalacağımız yere  sağsağlim varabilmekti. Adamları da molada aradım ve gece 3 gibi varacağımızı ve bizi beklemelerini söyledim. Neyse, en azından kalacak yer derdimiz yoktu.

Saat sabaha karşı 3 bck gibi vardık Varanasi’ye.. Neyseki rikşalar var, atladık birine ve bizi “Dasaswamedh Gath” a götürmesini söyledik, 150 paraya anlaştık zaten o saatte ne kadar istese vericez. Bir ara rikşada giderken yolda kocaman bir fil görüyorum. 22 saatlik yorgunluk ve uykusuzlukla halüsinasyon mü görüyorum acaba diye Gökçe’ye bakıyorum ama o da şaşkınlık içerisinde file bakıyor. Rikşayı durdurup neden fotoğraf çekmedik diye hayıflanıyoruz sonradan. Adam, rikşaların daha içeri girmesi yasak diye bizi bir göbekte bırakıyor, ondan sonraki 400 m’yi yürüyecekmişiz. Haydaa.. Neyse, çaresiz çantaları sırtlanıp başlıyoruz yürümeye, yerlerde yatan insanların, ineklerin arasından.. Korku filmi gibi.. “Dasaswamedh Gath” a vardık da, oteli bulamıyoruz Varanasi’nin labirent vari sokaklarında. Sora sora bir yere kadar geldik ama artık farelerden başka kimse yok etrafta. Oteli aradım ve bizi gelip alabilir mi diye sordum, adam geldi sağolsun. Zaten o labirentte bulmamız imkansızmış, ne bir sokak adı ne de bir numara var. Otele kendimizi attığımız için mutlu ve gururluyuz 🙂 Otel dediğime bakmayın, Varanasi’deki konaklama koşulları çok kötü. Tüm sehayat boyunca nerdeyse en yüksek parayı Varanasi’de kaldığımız bu yere verdik ama kaldığımız en kötü yerlerden biriydi. Adamın bize verdiği odanın, internetten rezervasyon yaptırdığımız oda ile alakası yok. Sizin odanız hazır değil, yarın geçersiniz diye savsakladı ama gecenin 4’ünde kavga edecek halimiz yok. Neyse ki sıcak su var da, 22 saatlik pisliği üzerimizden atabildik. Klasik yatağın altını kontrol ettik hemen, tahta kurusu falan var mı diye, ilaçlamışlar zaten, oda deli gibi ilaç kokuyor belli. Nepal’den aldığımız ince uyku tulumlarımızda uyuduk gece, sabah bizi nasıl bir yerin beklediğini merak ederek..

Pokhara sevgilim, yine geleceğim..

14/10/2013

Pokhara ile başka bir zamanda tanışmış olsaydık, kendisine ilk görüşte aşık olabilir; kendisinden ayrılamaz, belki de tüm seyahat boyunca aklım Pokhara’da kalabilirdi. Annapurna manzarasını görebilmiş, güneşli bir günde gölde kürek çekebilmiş, yürüyüşlere çıkabilmiş, burda hele de bir de uçabilmiş olsaydım, sonsuza kadar günlerimi burada geçirmek isteyebilirdim. . Fakat ne mi oldu? Buyrun burdan başlayalım..

Bu sabah Kathmandu’da yağmurlu bir güne uyandık. Pokhara’ya gidecek olan otobüsümüzü yakalamak için erkenden kalktık, hazırlandık ve bu sefer kaybolmayarak Greenline otobüsleri kalkış noktasına geldik. Otobüsün kalkmasına yarım saatten fazla zaman olmasına rağmen herkes gelmiş, bagaj için olduğunu sonradan anladığımız bir sıraya girmişlerdi bile.. Biz de hemen sıraya girip, bagaj kuponlarımızı alıp, çantalarımızı teslim ettik. Farelerin cirit attığı bu ofisin, Kathmandu-Pokhara arası çalışan en lüks otobüs firmasına ait olduğuna inanmak zor.. Koltuk numaraları yazmadığı için, nereye oturacağımızı girişe astıkları bir haritadan !? bakarak yerimize geçtik ve işte 8 saat sürmesi beklenen yolculuğumuz başladı. Not : Otobüsün sağ tarafında oturulması tavsiye edilir, çünkü bütün güzel manzara orda kalıyor.

İki aracın yanyana zor geçtiği bir yoldan, önce dağlardan vadiye inerek, sonra nehri takip edip vadi içinde ilerleyerek, çok güzel manzaralı fakat beşik gibi bir o yana bir bu yana savrularak, zaman zaman karşımızdan gelen araçlara teğet geçerek geçti yolculuğumuz. Tam 7bck’ta hareket eden otobüsümüz, önce 9 bck gibi 15 dk’lık bir mola verdi, daha sonra da 11 gibi yarım saatlik bir yemek molası. Gayet fiyakalı bir resortta verilen yemek kabaca sebzeli noodle, pilav, mercimek çorbası olduğunu düşündüğüm birşey ve kızarmış tavuktan ibaret. Ben, gene kendimi güvenli tarafta tutmaya çalıştığımdan, sebzeli noodle ve pilav ile menümü sınırlı tutarken, Gökçe ne var ne yok hepsini götürdü:) Pilav da noodle da tatsız, tuzsuz ve yağsız ama asgari enerji ihtiyacı için gereken karbonhidratı sağlasın yeter. Yemeğin ardından, muhteşem nehir ve dağ manzarasına karşı kahve içebilmek de pillerimi şarj etmemi sağladı.

SAMSUNG CAMERA PICTURESişte öğle yemeği manzaramız..

ve otobüsümüz, tam beklediğimiz gibi 2 bckta Pokhara’ya vardı. İner inmez etrafımıza üşüşen taksici ve otelcilerden biraz uzaklaşıp, bir durum değerlendirmesi yapabilmek için bir saçağın altına diğer turistlerle birlikte sığıştık. Kutsal kitap Lonely Planet’da Tourist Bus Park’tan Lakeside’a taksilerin 150 paraya götürdüğünü yazmasını baz alarak taksicilerle pazarlığa başladık fakat çakallar yağmurdan sebep fiyatları uçurmuşlar. 4 km’lik yol için adam başı 500 para istiyorlar yani yaklaşık 5$. Biz, pazarlık etmeye çalışınca da ukala ukala “Bu yağmurda yürü istersen” diye söyleniyorlardı. Duruma fena halde uyuz oldum, yürürüm ama vermem o parayı moduna geldim. Bizim oteli aradım gelip bizi alsınlar diye ama bugün bayram olduğu için soförlerine izin vermişler; telefondaki kız sakın 300 paradan fazla vermeyin diye tembihleyerek kapattı. Ortamda taksicileri yönlendiren adamdan uzaklaşıp, otogara yaklaşan ilk taksiciyi yalnız yakalayarak adam başı 250 parada anlaştık.

SAMSUNG CAMERA PICTURESPhewa gölü ve rengarenk kayıklar

Otelimiz,fiyat/performans değerlendirmesine göre mükemmel sayılabilir. Göl kıyısında, aydınlık, tertemiz bir banyoya sahip (hem de odanın içinde) ve dağ manzaralı (güya çünkü hava hep kapalı olduğu için o dağ manzarasını hiç göremedik) ve hem de geceliği kişi başı 9.5$. Odaya adım atar atmaz kendimizi duşa atıp, temizlenip, paklandık. Su, maalesef sıcak değildi ama buz gibi de değildi, idare ettik. Sonra, soluğu dışarda aldık. Önceleri, kabul edilebilir bir seviyede yağan yağmurda göl kenarında gezindik, ana caddesini baştan başa yürüdük, fotoğraf çektik derken yağmur giderek artan bir şekilde, ertesi günde de hiç durmadan deli gibi yağmaya devam etti. Bileydik, geldiğimiz gibi uzaklaşabilirdik burdan, fakat Annapurna manzarasını görme ihtimali bile bizi tuttu burda, lakin ertesi gün donumuza kadar ıslanarak ve ıslanan hiçbirşeyimizi kurutamadan geçti.

SAMSUNG CAMERA PICTURESPhewa gölü

Akşam, “Bella Napoli” restoranda pizza yedik. Yemeğimizi beklerken, arka fonda çalmaya başlayan Tarkan ile kulaklarımıza inanamadık. Nasıl ya !? Nepal’de, bir İtalyan restoranında Tarkan dinliyoruz 🙂 Tarkan’ın üç şarkısından sonra, Sezen Aksu ile devam ettiler 🙂

15/10/2013

Annapurna’yı gördüğüm rüyamdan uyandığımda maalesef yağmur olanca hızıyla devam ediyordu. Fakat yağmur yağıyor diye bütün günü otelde geçirecek halimiz yoktu ya.. Önce, göl kenarında yürüdükten sonra kahvaltı için “Moondance Restaurant”a oturduk, krep süperdi ! Kahvaltı edip gelene kadar sırıksıklam olmuştuk bile.. Üstümüzü değiştirmek için otele döndüğümüzde ise bizi kötü bir sürpriz bekliyordu..

Pokhara’dan Sunuali’ye gece otobüsüyle gitmeyi düşündüğümüzden, otelimizde sadece bir gecelik rezervasyon yaptırmıştık fakat yağmur sebebiyle hem otobüs yoktu hem de olsa bile uçurumun kenarından gittiği için pek önermediler. Biz de otelimize biz bir gece daha kalacağız dedik, onlar da tamam dedi. Ama tamam değilmiş. Kahvaltı edip otelimize döndükten sonra, başka bir otel görevlisi ne zaman check-out yapacağımızı sordu. Biz de “nasıl yani!?” dedik. Durumu anlattıysak da, adam üzülerek bu gece için boş odaları olmadığını söyledi ve bize en fazla başka bir otel önerdi. Haydaaa.. 10 dk içerisinde hazırlanıp, nedense biz taşınırken hızlanan yağmurda bir kez daha sırılsıklam olarak, önerdikleri “Hotel Trekkers”a vardık. Kahvaltı hariç adam başı 10$’a anlaştık, zaten bu yağmurda kapı kapı dolaşıp otel arayamayacağımıza göre çaresiz kabul ettik. Oda, aydınlık değildi, rutubet kokuyordu ve tertemiz otelimizden aynı parayı ödediğimiz bu otele geçmek biraz moralimizi bozduysa da yapacak birşey yoktu. “Hotel Trekkers Inn”i çok sevmiştik ama çok kızdım, bizi resmen ortada bıraktılar. Gerçi, Pokhara’ya yine gitsem, yine orda kalmayı tercih edebilirim. Hem lokasyonu çok güzel hem de tertemiz.

Karanlık ve rutubetli bu odada zaman geçirmek istemediğimizden, gene üstümüzü değiştirip, wifi olan bir cafede oturup hem bira patates yaparak keyfimizi yerine getirdik hem de yarın muhtemelen gecenin bir köründe varacağımız Varanasi’de kalacağımız yeri ayarladık. Adamları da arayarak gece 12 gibi geleceğimizi söyledik.

Kesintisiz yağan yağmurda maalesef hiçbir aktivite yapamadık. Ne “World Peace Pagoda”yı, ne “Devil’s Fall”u, ne de mağaraları görebildik. Bari, kayıkla gölün ortasındaki Barahi tapınağına gidelim dedik. Tabelada, kocaman “Barahi tapınağına gidiş geliş 50 para” yazmasına rağmen bizden 100 para istediler. Her durumda bir turist kazıklamaya çalışmacılık, tatil boyunca bizi psikolojik olarak baya yordu. Ama orda 50 para yazıyor dediysek de, çaresiz adam başı 100 parayı verdik ve alt tarafı 5 dk kürek çekerek tapınağa vardık, tapınakta kayda değer birşey yoktu ama en azından gölde gezinmiş olduk. Ben artık, su geçirmiş Goretex Merrell’larımı attım bir kenara, sandaletlerle gezmeye başladım yoksa çorap stoğum da hızlıca tükenecekti.

SAMSUNG CAMERA PICTURESyağmurda ıslanırken..

Ertesi gün için Sunuali otobüsüne de bilet aldıktan sonra, Pokhara’daki son akşamımızı, Everest biralarımızı yudumluyarak geçirdik.

Herşeye rağmen Pokhara, o göl manzarası, rengarenk kayıkları, huzurlu görüntüsü ile beni kalbimden vurdu bile.  Eğer bir de Annapurna yüzünü gösterseydi, trekking, kanyoning bir aktivite yapabilseydik, Pokhara’dan ayrılmak benim için çok zor olacaktı. Gene bile, kalbimi burda bırakarak, yeniden bir gün gelebilme umudunu içimde taşıyarak ayrılıyorum. Pokhara sevgilim, bekle beni, yine geleceğim..

SAMSUNG CAMERA PICTURESuçamadım ama..