Varanasi – Delhi Sleeper Class tren yolculuğu

18/10/2013

Otelden ayrılıp, atladık bir rikşaya ve tren istasyonuna geldik. Sleeper Class’daki yerimizi bulduk, şu işe bak ki, turistleri bir araya toparlamışlar. Bir Arjantinli, iki İsrailli ve bir Amerikalı ile fıkra tadında bir yolculuk geçirdik 🙂 Görevlilerin bize “Yabancılardan yiyecek, içecek almayın, çantanıza sahip çıkın” gibi uyarıların olduğu bir kağıt dağıtmaları da ilginç oldu doğrusu.. Çantamıza daha bir sıkı sarılarak uyuduk. İsralliler çok kafaydı ve muhabbet ede ede zaman nasıl geçti anlamadım. Geç saatlere kadar sohbet ettik, yolculuk onlar sayesinde oldukça keyifli geçti. Kız, uzun süre Afrika’da yaşamış ve bize gözleri parlayarak Afrika’yı uzun uzadıya anlattı, gezilecek yerler konusunda tüyolar verdi, biz de ağzımız açık dinledik ve önümüzdeki sene rotamızı belirlemiş olduk : Güney Afrika.

20131018_193728

 Hindistan’da tren biletlerini turist kotasından alındığını bahsetmiştim. Gece seyahati yapıyorsanız en ucuza alabileceğiniz bilet Sleeper Class’da. Varanasi – Yeni Delhi arası yolculuk 2 kişi 740 para yani yaklaşık 24 TL. Trende karşılıklı 3 tane yatak bulunan bir kuşet ve koridorun diğer tarafında camın kenarında bir ranza daha bulunuyor. Sleeper Class bunun arada hiçbirşey olmayanı, 3AC arada perde olanı (Çarşaf, yastık vs de veriyorlar), 2AC olanında 6 yerine 4 yatak var ve perde yerine bu sefer kapı var. 1AC yani first class’a hiç yer bulamadık, Hindistan’da bile first class’da gidemedik, çapulcu olmak doğamızda var ne diyeyim 🙂 Bilet alırken, rezervasyon formunda yer seçebiliyorsun, tabi kalmışsa.. Ben genelde ortada, Gökçe de aşağıda yatmak durumunda kaldık hep. Valla verilen çarşaflara ve yastıklara pek güvenmedik. Yanımızda yastık kılıfı getirmiştim, trenlerde ve pek temiz bulmadığımız hotellerde (hemen hemen her yerde) kendi yastık kılıflarımızı kullandık. Bütün tren yolculuklarında, Nepal’den aldığımız ince liner’larda uyuduk, süper oldu. Hem buz gibi trenlerde bir nebze sıcak tuttu, hem de bel çantası gibi hayati eşyaların olduğu çantalarımızı liner’ların içinde tuttuk, olur da sarılarak uyuduğumuz çantamızı ruhumuz duymadan alırlarsa diye.. Trenlerde ayrıca koltukların en altında demir halkalar var, istersen çantanı oralara zincirleyebiliyorsun. Biz, büyük sırt çantasını yattığımız yerin en başına koyup, ufak sırt çantamızı da ona dayayıp, kendimize yastık yaparak uyuduk, 6/7 tren yolculuğu yaptık, birşey de olmadı.

Bir de Hindistan’daki trenlerdeki bu klima olayı nedir abi.. Deli gibi çalışan klimalar yetmezmiş gibi, tavanda dev gibi fanlar var. Biz kat kat kat giyinip hala titrerken, Hintli ablalar bildiğin yarı beli çıplak sari giymiş şekilde hop yatıyorlar, nasıl hasta olmuyorlar, bu nasıl bir millet anlamadım. Dışarısı 30 derece, tren 8 derece. Ne kadar kalın şey getirmişsek giyinip sarınıp yattıysak da, ben de Gökçe de fena üşüttük bu trenlerde.

Yolculuğumuza geri dönersek; yanımızda iki kişilik yerde 5kişi giden bir aile, koridorda yerlerde yatan insanlar derken tren çok samimi bir ortam yahu 🙂

SAMSUNG CAMERA PICTURESSAMSUNG CAMERA PICTURESSAMSUNG CAMERA PICTURES

Akşam 19:15 gibi kalkan trenimiz yaklaşık 12 saat sonra sabah 8 gibi Yeni Delhi’ye vardı. Bakalım Varanasi’den sonra büyük şehir Delhi’de bizi neler bekliyor? ..

Büyüleyici bir tören; Ganga Aarti

Yılın 365 günü her akşam saat 7’de “Dasaswamedh Gath”‘da düzenlenen ve tüm Varanasi halkının katıldığı büyüleyici bir rituel, Ganga Aarti töreni.. Ganj Ana’ya olan minnetlerini sunmak için herkesin her akşam aynı yerde toplanarak düzenlediği bu tören, o kadar anlam yüklü ki, daha önce gördüğüm hiçbirşeye benzemiyor, tek kelimeyle nefes kesici.. Tören, 1 saate yakın sürmekte ve herkes hep birlikte şarkı söyleyerek, el çırparak, tütsü dumanları arasında danslarını gerçekleştiren ve bunu gerçekten yürekten hissederek yapanları seyrediyor. Tören sonunda yüzlerce mum suya bırakılıyor.

20131017_185703SAMSUNG CAMERA PICTURESGanga Aarti töreni..

Dedim ya, Varanasi’de şehrin kutsallığı sürekli hissedilir şekilde sanki havada, işte Ganga Aarti töreni bence bunu dibine kadar hissettiğiniz yegane yer..

SAMSUNG CAMERA PICTURES

18/10/2013

Dün nihayet odamızı değiştirdiler ve geceliğine adam başı 17$ ödediğimiz, en azından internetteki resme benzeyen yeni odamıza geçtik. Duvarda gezen kertenkeleleri gösterdiğim adam, omuz silkerek “So what?” dedi 🙂 Her taraf toz içinde olsa da, nispeten daha geniş bir oda. Geceyi tabiki liner’larımızı içinde geçirdik ne olur ne olmaz diye.

Varanasi’de ikinci günümüze otelimizin terasınında kahvaltı ederek başladık. Otelin ön tarafı nedendir bilinmez ama devlet tarafından yıkılmış, eski ve yeni halinin fotoğraflarına bakınca, sanki otelin bir kısmı kesilmiş gibi komik görünüyor.

SAMSUNG CAMERA PICTURESSita Guesthouseinternettekinden çok farklı değil mi 🙂

İkinci günümüzde ilk işimiz Assi Ghat’a gidip, bir tekne turu yapmak oldu. Uzun pazarlıklardan sonra, 600 paraya anlaştık. Tam kalkacakken bir aile bizimle birlikte binip binemeyeceklerini sordu. Neden olmasın dedik. Kucaklarında yeni doğmuş bir bebek ve bir kovanozla kayığa binerek biraz uzaklaşınca önce kavanozdaki külleri Ganj’a boşalttılar sonra da bebeği Ganj’ın sularıyla yıkayarak kısa bir tören gerçekleştirdiler. Biz, amanın Ganj’ın suyu üzerimize sıçramasın diye kasarken, bebeği kucağa vermesinler mi? :/ Fotoğraf çekildik ufaklıkla.. Sonra indiler kayıktan, biz de turumuza devam ettik. Assi Ghat’dan itibaren yavaş yavaş tüm Ghat’ların yanından geçe geçe Manikarnika Ghat’a kadar devam ettik ve orda indik.

SAMSUNG CAMERA PICTURESSAMSUNG CAMERA PICTURESSAMSUNG CAMERA PICTURES

Manikarnika Ghat, ölü yakma törenlerinin düzenlendiği iki Ghat’tan en büyüğü.. Tekneden bir iki fotoğraf alıyoruz ama bu Ghat’larda fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Manikarnika Ghat’da 2 metre mesafeden ölü yakma törenlerini izliyoruz bir süre. Bu törenlerin bu kadar halka açık olması tuhaf geliyor bana. Ölülerini defnetmek her kültürde ne kadar farklı.. Ama burda, Varanasi’de yaşamın ve ölümün bu kadar izlenebilir olması çok sarsıcı..

Manikarnika Ghat’dan ayrıldıktan sonra öğle yemeği molası için, açtık kutsal kitap Lonely Planet’ı ve ordaki restoran önerilerinden “Lotus Lounge”ı seçtik ve ne diyebilirim ne iyi etmişiz de gelmişiz. “Lotus Lounge Restaurant”, Varanasi’de gizli bir vaha sanki.. Varanasi’nin kaosunda sessiz, sakin, temiz bir yerde çok lezzetli bir makarna yedik, ve inanamazsınız ama uzun zamandır ilk defa doyduk 🙂 Üzerine de güzel bir kahve içince yüzümüze bir gülümseme bile yerleşti.

20131018_132446karnı doymuş mutlu genç 🙂

Karınımız doydu, dinlendik ve “Brace Yourself” diyerek attık kendimizi gene Varanasi’nin labirentvari sokaklarına.. Yürüye yürüye “Dasaswamedh Gath”a vardık. Madem Amritsar’daki “Golden Temple”i göremeyeceğiz, o zaman Varanasi’dekini görelim dedik ve dere tepe düz giderek “Vishwanath Temple”e geldik. Tapınak’a değil, olduğu alana yaklaşabilmek için bile sıkı bir güvenlikten geçiyorsunuz. Her taraf asker kaynıyor zaten. Fotoğraf makinası, telefon yasak dediler, gidip girişteki bir dükkanda emanete bıraktık. Tekrar güvenlikten geç vs neyse tapınağa geldik. O da ne.. Hindu olmayanlar giremezmiş!? Yahu, güvenlikten geçerken, üstümü ararken neden demiyorsun diye geri dönüp asker’e soruyorum. Yüzünde şaşkın bir ifade “Aaa.. Sen Hindu değil msn?” diyor, turist olduğumuz her yerimizden akarken.. Neyse, biz de tepesinde 800 kg altından bir kubbe bulunan bu tapınağa sadece kartpostallardan bakıyoruz ve geri dönüyoruz çaresiz.

Ordan çıkıp sokaklarda dolanırken gerçek “Brown Bread Bakery” i gördük 🙂 Hatta camlarına “Real Brown Bread Bakery”, taklitlerinden sakının, emin değilseniz arayın gibi yazılar yapıştırmışlar. Hakkikatten terasa çıktığımızda doğru yere geldiğimizi anladık. Bruschetta yedik ve çok lezizdi. Bir anda başlayan yağmurda kendimizi gene sokaklara atıp, otele geri döndük ve çantalarımızı topladık. Artık, gitme vakti gelmişti. Varanasi’den ayrıldığıma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Zor bir yer Varanasi ama iyiki de gelmişim dedim ayrılırken..

20131018_160050Gerçek “Brown Bread Bakery” 🙂

Ganj’ın kutsal şehri Varanasi

17/10/2013

Varanasi’ye gelince arkanıza bile bakmadan kaçabilirsiniz.. Ama eğer ona bir şans tanırsanız, herşeye rağmen sizi kendine hayran bırakacaktır ve belki de Gökçe gibi sizin de favori şehriniz olacaktır. Lonely Planet’de Varanasi bölümü “Brace yourself” cümlesiyle başlar. Gerçekten de öyle.. Arada bir mola verdiğimiz cafelerden sokağa adım atmadan önce, Gökçe ile aynı şeyi söyledik birbirimize.. “Brace yourself” dedik ve derin bir nefes alıp sokağa bıraktık kendimizi.. Pisliğine, yokluğuna, keşmekeşine, her yerde her türlü hayvanlarına, üzerinize yapışan insanlarına rağmen şehrin kutsallığını dibine kadar her an hissediyorsunuz. Varanasi, nasıl desem kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir yer..

ve gelelim Varanasi maceramıza..

Varanasi’de yeni bir güne uyandık. Sabaha karşı gelmemize rağmen, erkenden açtık gözlerimizi, nasıl bir şehirde uyandığımızı merak ederek.. Balkonun kapılarını araladığımızda deli bir sıcak çarptı bizi, sabahın erken saatleri olmasına rağmen. Kaldığımız yer, Chausatthi Ghat’a bakıyordu ve çoktan birçok kişi sabah banyosunu almak için kendilerini Ganj’ın sularına bırakmıştı bile. Ve işte karşımızda kutsal Ganj nehri akmakta, Hintlilerin kutsal saydıkları ve asla kirlenmediğine inandıkları Ganj ana..

2 bin yıllık geçmişi ile Varanasi, Hindu’ların en kutsal şehirlerinden biri. İnanışlarına göre, Varanasi’de ölmek demek, reenkarnasyon döngüsünden kurtulmak, mokshaya ulaşmak demek. Bu sebeple ki, etraf ölmeyi bekleyen hasta ve yaşlı insanlarla dolu. Burada hayvanlar bile hasta görünüyor..

SAMSUNG CAMERA PICTURESoto rikşada..

Sabah ilk iş, bir rikşaya atlayıp 150 paraya tren istasyonuna gittik ve Tourist Reservation bürosunu bulduk (Tren istasyonunun hemen çıkışında sağda UP Tourism ofisini geçince). Hindistan, dünyanın en büyük demiryolu ağlarından birine sahip. İnanması zor ama günde 17 milyon yolcu taşıyan bu sistem tıkır tıkır işlemekte. Hindistan’da trenlerde yerler aylar öncesinden dolduğu için (ee 1,5 milyar insanın sürekli trenle seyahat ettiği düşünülürse..), turistlerin bu durumdan etkilenmemesi için her trende belirli sayıda yer ayrılıyor ve turist kotası denen bu biletleri sadece istasyonlarda bulunan Tourist Reservation Ofislerden alabiliyorsunuz. Bir tren bileti almak için önce taklitlerinden sakınarak gerçek Tourist Reservation Ofisini bulmanız lazım. Sonra ofislerde bulunan rezervasyon istek formunu doldurmanız gerekli. Bu forma, gideceğiniz trenin adını, numarasını, yolcuların adını, pasaport numaralarını, yaşlarını ve cinsiyetlerini yazıyorsunuz ve görevli, trende yer var mı yok mu bakıp size uygun alternatifler çıkarıyor. Ben, Hindistan demiryollarını çok başarılı buldum. Trenler hep zamanında kalktı ve bir tanesi hariç hiç rotar yapmadı. Yaptığımız otobüs yolculukları göz önüne alınırsa, tren yolculukları da oldukça rahattı.

Eveeet nerde kalmıştık.. Aslında Agra’ya gitmeyi planlamıştık ama ertesi gün için Agra treninde turist kotasında yer kalmamıştı. Biraz kafa yorduktan sonra Delhi’ye geçmeye karar verdik ve Sleeper Class’daki neredeyse son iki bileti zar zor aldık. Bütün okuduklarımız, Sleeper ile seyahat etmeyin yönündeydi ama kaderde macera yaşamak varsa, kaçmak olmaz deyip aldık biletleri (zaten başka alternatifimiz de yoktu). Varanasi-Delhi tren bileti Sleeper class : 370 para yani 12 TL’ye 795 km yol gittik. Hindistan’da seyahat etmek sudan ucuz yahu 🙂 Bilet bulabilmiş olmanın mutluluğuyla, istasyonda yerlerde yatan insanların üzerinden atlaya zıplaya çıktık dışarı ve gene atladık rikşaya, bu sefer 100 paraya !? Dasaswamedh Ghat’a geri döndük. Sıra kahvaltı etmeye gelmişti de, hijyen koşullarının minumumun altında olduğu bu yerde, yemek konusunda Lonely Planet’in önerilerine sadık kalmaya karar verdik ve açıkçası Hindistan’da nereyi önerdiyse hakikatten çok iyi çıktı.

Kahvaltı için, kutsal kitap Lonely Planet’ın “Top Choice” diye önerdiği “Brown Bread Bakery” e gitmeye karar verdik ve Varanasi’nin labirentvari sokaklarında “Brown Bread Bakery” tabelasını görünce haliyle oraya yöneldik. Ama merdivenleri çıkıp da vardığımız yeri görünce, “Allah Allah Lonely Planet buraya mı Top Choice demiş, hmmm, neyse bir bildikleri vardır” herhalde dediysek de.. üflesen yıkılcak gibi olması, bizden başka kimsenin olmaması şüphelendirmedi değil hani bizi. Varanasi günlerimizin ilerleyen zamanlarında anladık ki, Lonely Planet’in, Tripadvisor’ın önerdiği birçok yerin sahteleri mantar gibi türemiş burada, ve biz dakika bir gol bir sahtesini bulmuşuz. Ben gene krep, Gökçe gene omlet, buna da şükür diyerek karnımızı doyurduk.

20131017_132105sahte “Brown Bread Bakery”

Maymunlar her yerde hep sizinle 🙂 Sinsice birşeyler çalmaya çalışan, sinirlendiler mi etrafınızdaki parmaklıkları sarsan, bazıları benim yarım kadar, aslında biraz korkutucu hayvanlar. Kahvaltı ettiğimiz yerde, kendisine muz kabuğu uzatan adama, kandırıldığı için kabuğu kafasına fırlatacak kadar da akıllılar 🙂 Daha sonra biz de saldırılarına uğramadık değil ama bu hikaye daha sonra..

SAMSUNG CAMERA PICTURES

Şehrin büyüsü Ghat’larda.. Ghat’lar, Ganj nehrine inen basamaklara deniliyor. Bazılarında banyo yapılıyor, bazılarında çamaşır yıkanıyor, bazılarında ise ölü yakma törenleri düzenleniyor ama sonuçta hepsi aynı yerde aynı nehirde gerçekleşiyor. Bütün Ghatlar yanyana sıralanmış halde, normalde su seviyesi azken birbirlerine basamaklardan yürünebilirken, biz Muson mevsimi sonrasında gittiğimiz için, su seviyesi yüksekti ve Ghat’lara sokak aralarından dolanarak geçilebiliyordu.

Assi Ghat

İlk durağımız Assi Ghat. Sıralanmış Ghat’ların en güneyinde bulunan Assi Ghat, aralarındaki en büyüklerden biri ve genelde tekne turlarının başlangıç noktası.

SAMSUNG CAMERA PICTURESAssi Ghat

Assi Ghat’da biraz vakit geçirdikten sonra, Amerikalı bir kadının işlettiği “Aum Cafe”de oturduk. 20 yıl önce Hindistan’a gelip yerleşen bu Amerikalı, Varanasi’de bir turistin ihtiyacı olan şeyleri farkedip, özen göstermiş. Örneğin, kullandıkları tüm sebze ve meyveleri arıtılmış suyla yıkayıp, bakterileri yok etmek için iyot çözeltisine daldırıyorlarmış. Ayrıca, “aman sodama buz koymayın” dediğim çocuk, “merak etmeyin, biz buzu da temiz suyla yapıyoruz” diye rahatlattı beni. Hindistan’da bu tip detaylar çok önemli.. Buz, genelde çeşme suyundan yapıldığı için içeceklerde olmamalı, kabuğunu kendiniz soymadığınız tüm sebze ve meyveler sakıncalı.. Genelde haşlanmış, kaynatılmış, kızartılmış şeyleri tercih ettik. Ben durumu biraz abartmış olabilirim. Peynir bile yemedim, şimdi bunu yaptıkları süt nasıldır, pastörize edilmiş midir falan diye düşünmekten. Napayım, daha seyahatinden başında hasta olmak demek, bu yoğun tempolu gezimizi zehretmek demek olacaktı.

20131017_153135“Aum Cafe”

Harishchandra Ghat

İkinci durağımız, ölü yakma törenlerini yapıldığı iki Ghat’dan biri olan “Harishchandra Ghat”. Manikarnika’ya göre daha küçük bir Ghat. Tabiki hemen yanımıza yaklaşıp, niyetinin sadece yardım etmek (!) olduğunu söyleyen bir çakal, bize törenlerle ilgili bir sürü şey anlatıyor. Bu iki Ghat’da da ölü yakma törenleri 24 saat devam ediyormuş. Bir ölünün yakılma işlemi yaklaşık 4 saat sürüyormuş. Bu törenlere, ölünün ailesindeki kadınların, acıya dayanamayıp kendilerine ateşe attıkları için, artık katılmaları yasaklanmış. Ölenlerin yakılmadığı beş durum varmış. Eğer ölen hamileyse, çocuksa, kobra sokmasından ölmüşse, Saduysa (Hint münzevisi) veya cüzzamlıysa yakılmıyor, ayağına taş bağlanarak Ganj’a bırakılıyormuş. Bundan dolayı, arada Ganj’da yüzen sarıp sarmalanmış cesetler görmek mümkün. Nedir Ganj’ın bu Hintlilerden çektiği.. Ölü yakma işlemi bittikten sonra, külleri, ölünün yakınlarına teslim ediliyor, onlar da külleri Ganj’a bırakıyorlar. Ölü yakılan Ghat’larda fotoğraf veya video çekilmesi kesinlikle yasak. Gitmeden, bazı bloglarda fotoğraf çektiği için Hint mafyasının eline düşenlerin durumlarını okuyunca, yeltenmedik bile. Sadece, tekne turundan birkaç kare çektik. Ghat’ların arka sokaklarında ise bir odun pazarlığı var. Ölü sahipleri maddi durumlarına göre uygun odunu seçiyorlar. Örneğin en pahalısı, en hızlı yanan sandal ağacı. Bize tüm bu bilgileri verdikten sonra, ipek dükkanlarını ziyaret etmez miymişiz diye soruyor bizim çakal, yok etmeyiz deyince, bizi nazikçe kovalalıyor oradan 🙂

SAMSUNG CAMERA PICTURES“Harishchandra Ghat”daki ölü yakma töreni

Dün gece, sadece farelerin cirit attığı bu sokaklar, gündüz bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Bu dapdaracık, kalabalık sokaklarda, her an bir inek tarafından kuyruk darbesi yemeye ramak kala, kızgın Samosa tavalarına teğet geçip, en az 5 kişinin size dokunarak kendine çekmeye çalışmasını egale edip, bir taraftan b.ka basmamaya çalışıp bir taraftan da sürekli tüküren bu milletin sizin ayağınızı nişan almamasını umarak yürümeye çalışıyorsunuz. Ölümün ve yaşamın bu kadar içiçe ve izlenebilir olduğu bu tuhaf şehirde dolaşmak, sanki başka bir gezegende dolanmak gibi.. Varanasi kesinlikle “Var Olmayan Ülke” gibi..

Nepal’den Hindistan’a Bir Sınır Geçiş Macerası

16/10/2013

Nepal’den Hindistan’a geçerken yaptığımız yolculuğu nasıl anlatsam bilemiyorum. Hayatımın en kötü yolculukları listesinde açık ara birinciliğe oynar. Eğer bu yolculuğumuz bir dizi olsaydı, Nepal Hindistan arası sınır geçişimiz sezon finali olurdu. Pokhara’dan 06:30’da başlayan yolculuğumuz, sınıra varış, sınırı geçiş, Gorakpur aktarma derken Varanasi’ye sabahın 3 bucuğunda vardık. Toplamda 22 saat süren yolculuğumuz, neredeyse hiç uyumadan, sadece birkaç muz yiyerek geçti. Detaylar mı.. işte başlıyoruz.

Sabah 05:10’de kalkıp, eşyalarımızı toplayıp, sonradan taşındığımız Hotel Trekkers Inn’den ayrılıp, gelirken 500 paraya zor geldiğimiz yolu, 200 para vererek !? Tourist Bus Park’a geldik. Birşeyin ederi nedir, asla bilemiyorsunuz 🙂 Şimdi rotamız, Nepal ve Hindistan arasındaki sınır olan Sunuali kasabası. Dün Pokhara’da otobüs bileti almak için dolaştığımız tüm ofisler, otobüsü farklı farklı anlattı. Biri dedi Sunuali’ye gider, diğeri dedi sadece Bhaiwara’ya otobüs var, ordan Sunuali’ye gitmek için başka bir otobüse daha binmeniz lazım. Biri dedi otobüsler çok rahat, diğeri dedi 5 saatte gider. En son herhangi birinden 650 paraya Sunuali’ye bilet aldık. Sabah otogara vardığımızda ise gördük ki, 6cbk’ta kalkan sadece bir otobüs var, o da akılla zarar. Biz de dahil otobüsü gören her turistin yüz ifadesi görülmeye değerdi 🙂

Şimdi, bizim anladığımıza göre, Pokhara’ya Tourist Bus Park’tan Sunuali’ye günde 2 tane otobüs var: 06:30 ve 07:15 ‘de. 06:30’da kalkan otobüs Siddhartha Hwy yolundan giderek 7 saatte varırken, diğer otobüs Narayangarh üzerinden gittiği için yolu uzatıyor ve 9 saatte gidiyor, önemli bir bilgi.. 08:30’da kalkan otobüs ise Bhaiwara’ya gidiyor, Bhaiwara’dan Sunuali’ye geçmek için 20 dk süren başka bir otobüse binmek gerekiyor. Ayrıca Pokhara’daki diğer otogar olan “Main Pokhara Bus Park” tan da Bhaiwara’ya otobüsler mevcut ama lokal otobüsler olduğu için balık istifi gibi gitme durumu söz konusu, fakat oldukça ucuz.

SAMSUNG CAMERA PICTURESen sağdaki 7 saat yolculuk yapacağımız otobüs 🙂

Otobüsümüzü beklerken, kendimize birer sade kahve söyleyip, dün akşam marketten aldığımız ekmeklere taa İstanbul’dan yanımda taşıdığım ve tüm seyahat boyunca hayat kurtaran Nutellamızı sürüp, bir güzel kahvaltımızı ettik, iyi ki de etmişiz, sonraki 22 saat bir daha muz dışında birşey yiyemedik.

Video : Pokhara-Sunuali otobüsünü beklerken..

Otobüsümüz, Tata marka nuh nebiden kalma bir külüstür. Koltukları çok rahatsız fakat yol boyunca yanımızdan geçen balık istifi gibi insanların dışarıya sarktıkları otobüsleri görünce şimdi neden çocuğun neden “more comfortable” dediğini anladım 🙂 Kendimizin nerde gideceğini geçtim, çantalarımızın nerde gideceğini merak ederken, çantaları otobüsün üzerine koydular, yağmur yağmadığı için şanslıydık 🙂 Otobüste oturan herkes bizim gibi turisti, sonradan yoldan ayakta da baya yolcu aldılar.

SAMSUNG CAMERA PICTURESyolculuk boyunca manzaramız..

Otobüsümüz, tıngır mıngır, bir oraya bir bu yana savrula savrula dere tepe düz gitti. Manzaramızın güzelliği yolculuğun katlanabilirliğini arttırdı ve açıkçası yol nasıl geçti anlamadım. Tam zamanında varıyoruz derken, Lumbini’i geçtikten sonra tekerimiz patladı ve Nepal oto sanayinde bir miktar vakit geçirmek durumunda kaldık. Neyse ki, çok da gecikmeden 13:30 gibi Sunuali’ye vardık. Öncelikle, sınırın diğer tarafında exchange ofis bulunmadığı için kalan paramızı Hint rupisine çevirdik. Sonra da yürüyerek sınıra geldik. Sınırı geçmeden Nepal tarafında pasaportunuza çıkış damgası bastırdıktan sonra gene yürüyerek sınırı geçtik, burda da Hintlilerin göçmen bürosunda önce bir form doldurarak giriş damgamızı aldık.

SAMSUNG CAMERA PICTURES“Welcome to India” 🙂

Sınırın iki tarafı birbirinden bu kadar mı farklı olur.. Nepal’den Hindistan’a geçmek, attan inip eşeğe binmek gibi birşey 🙂 Hindistan’a adimimizi attigimiz anda, bir yandan riksa tarafindan ezilmeden, camur deryasina gömülmeden, elimize kolumuza yapisan “Rikşa lazım mı, exchange lazım mı” cılara laf anlatmaya calisip, bir yandan da yolumuzu b.ka basmadan bulmaya calisarak tam bir kesmekesin icinde bulduk kendimizi.. Ne diyebilirm ki, gerçekten de “Welcome to India” ! …

SAMSUNG CAMERA PICTURESülkeye giriş damgasını almış fakat birazdan başına geleceklerden habersiz mutlu genç 🙂

Otobüslerin durduğu yeri güç bela bulduk, ama Varanasi otobüsü 16:00’da yani 1 bck saat sonra kalkıyormuş. Bu sınır kasabasından bir an önce kurtulmak istediğimizden, 5 dk içinde kalkan Gorakhpur otobüsüne attık kendimizi, kutsal kitap Lonely Planet’de Gorakhpur Varanasi arası tren olduğunu okumuştum çünkü. (Sunuali-Gorakphur otobüs bileti : 100 para) Bildiğin belediye otobüsüyle 30’la giderek 3 saatte vardık Gorakhpur’a ama varmaz olaydık. Sunuali’den de beter bir kasaba karşıladı bizi, artık hava da kararmıştı. Bir şekilde tren istasyonunu bulduk ama manzara akıllara zarar; yanımda işeyen insanlar (Tren istasyonunun bahçesinde açık pisuarlar var! hoş, onları kullanmayıp hop yanınızda indirip işeyenler de çok) , yerlerde yatan yüzlerce insan, inekler, sürekli yakanıza yapışıp “rikşa lazım mı”cılar.. Sırtımızda çantalar, tren istasyonunda bir o yana, bir bu yana koşturduk ama tourist bilet bürosunun bulamadık, kitapta da istasyonun 500 m dışında diye yazıyor (nedense !?) . Pes ettik ve otogara geri döndük. Bu sefer başka bir eğlence başladı. Nedense kimse İngilizce bilmiyor, bunlar yıllarca İngiliz sömürgesi değil miydi yahu diyorsun. Önce “Varanasi’ye otobüs yok” dediler, sonra “Var ama 9da gelecek dediler”, tam yayıldık beklemeye başlamıştık, “Ahanda bu otobüs Varanasi’ye gidiyor”dediler, koştura koştura gene yüzyıl öncesinden kalma, döküntü bir otobüse attık kendimizi, artık Varanasi’ye gittiğini umarak.. vee 7 saatlik çok ama çok zor bir yolculuk başlamış oldu. (Gorakhpur-Varanasi otobüs bileti : 193 para). Yollar inanılmaz kötü, saatte 30’la falan ancak gidebiliyor olmalıyız zira 270 km’lik Varanasi yolunu 7 saatte ancak alabildik. Otobüs her an parçalarına ayrılacak gibi gidiyor ve biz otobüsün içinde bir o yana bir bu yana resmen uçuyoruz. Otobüsteki tek turist biziz ve sürekli dönüp dönüp bize bakıyorlar. Çantalarımızı aramıza aldık, artık yorgunluktan ve açlıktan ölmüş bir şekilde uyanık kalmaya çalışıyoruz. Yolda yemek molası veriyor ama yemeklerle hayvanlar o kadar içiçe ki, bizde iştah falan kalmıyor. 22 saat süren yolculuğumuzda ben sadece bir tane muz yiyebildim, hoş Gökçe de dört tane muz yedi, aramızda pek bir fark yok 🙂 Öte yandan, otobüs pislik içinde, bir yere değmemek mümkün değil, bir varalım kıyafetlerimi yakacağım diye geçiriyorum içimden.. Ara ara otobüs duruyor, insanlar diğer bir otobüstekilerle kavga etmeye başlıyor, tamam diyorsun şimdi olay çıkacak, biz de karambole gidicez, derken yine yola devam ediyoruz. Allahım bu yol biter mi diyorum sürekli, saatler geçmek bilmiyor. Öyle ıssız yerlerden geçiyoruz ki, vardığımızda rikşa bulur muyuz diye endişelenmeye başladım bu sefer. Gece 1 gibi nöbeti Gökçe’ye devrederek, o çalkantıya rağmen çantama sarılarak uyumayı başardım. Artık tek isteğim, Varanasi’de kalacağımız yere  sağsağlim varabilmekti. Adamları da molada aradım ve gece 3 gibi varacağımızı ve bizi beklemelerini söyledim. Neyse, en azından kalacak yer derdimiz yoktu.

Saat sabaha karşı 3 bck gibi vardık Varanasi’ye.. Neyseki rikşalar var, atladık birine ve bizi “Dasaswamedh Gath” a götürmesini söyledik, 150 paraya anlaştık zaten o saatte ne kadar istese vericez. Bir ara rikşada giderken yolda kocaman bir fil görüyorum. 22 saatlik yorgunluk ve uykusuzlukla halüsinasyon mü görüyorum acaba diye Gökçe’ye bakıyorum ama o da şaşkınlık içerisinde file bakıyor. Rikşayı durdurup neden fotoğraf çekmedik diye hayıflanıyoruz sonradan. Adam, rikşaların daha içeri girmesi yasak diye bizi bir göbekte bırakıyor, ondan sonraki 400 m’yi yürüyecekmişiz. Haydaa.. Neyse, çaresiz çantaları sırtlanıp başlıyoruz yürümeye, yerlerde yatan insanların, ineklerin arasından.. Korku filmi gibi.. “Dasaswamedh Gath” a vardık da, oteli bulamıyoruz Varanasi’nin labirent vari sokaklarında. Sora sora bir yere kadar geldik ama artık farelerden başka kimse yok etrafta. Oteli aradım ve bizi gelip alabilir mi diye sordum, adam geldi sağolsun. Zaten o labirentte bulmamız imkansızmış, ne bir sokak adı ne de bir numara var. Otele kendimizi attığımız için mutlu ve gururluyuz 🙂 Otel dediğime bakmayın, Varanasi’deki konaklama koşulları çok kötü. Tüm sehayat boyunca nerdeyse en yüksek parayı Varanasi’de kaldığımız bu yere verdik ama kaldığımız en kötü yerlerden biriydi. Adamın bize verdiği odanın, internetten rezervasyon yaptırdığımız oda ile alakası yok. Sizin odanız hazır değil, yarın geçersiniz diye savsakladı ama gecenin 4’ünde kavga edecek halimiz yok. Neyse ki sıcak su var da, 22 saatlik pisliği üzerimizden atabildik. Klasik yatağın altını kontrol ettik hemen, tahta kurusu falan var mı diye, ilaçlamışlar zaten, oda deli gibi ilaç kokuyor belli. Nepal’den aldığımız ince uyku tulumlarımızda uyuduk gece, sabah bizi nasıl bir yerin beklediğini merak ederek..